Okulu astığında soğuk bir sabahın kucağında bulurdun kendini, saklanması güç değildi. Değil di ama saklanamazdın. Okulun müdürü, müdür yardımcıları, öğretmenler basarlardı yakında ki pastaneleri, kahveleri, pideci bastıkları bile olurdu. Sabah okulu asmak için toplu gurup halinde yapılacak bir şeyler içinse gurup kararıysa asmak muhakkak gurubun birliktelik için bir fikri oluşurdu. Tehlikeliydi gurupla dolaşmak yakalanma riskini fazlalaştırırdı. Ama yalnız yakalanmanın getireceği cezayı biraz hafifletir, büyük bir ihtimalle hafifletmez ama bütün sınıf alınca daha az gibi olur, en azından o hissi alırdın. Böyle zamanlarda eğer hava durumu biraz daha dayanılır gibiyse, Botanik en güzel kaçılacak yerlerden biriydi. Halkevleri lokali, kebap bilmem ne, pastaneler de vardı ama genel de öyle okulu asanların ekonomisi de önlem alındığından mı neden bilinmez parasızlığa denk gelirdi.
Cimriliğime mi denk gelmişti, paraya mı sıkışıktım, yoksa para harcamadan bir yerde olalım mı demiştik. Gül bahçesinin o arka çalı benzeri topakların sakladığı yere uzanmış, montları yere sermiş yatmış gökyüzüne bakıyorduk, kar öyle büyük yağıyordu, kar kaplamıştı üstümüzü. O zamanlar taşınır herhangi bir müzik aleti var mıydı? Varsa da bizde yoktu o sıralar. Ama bir müzik vardı, var mıydı ben mi yakıştırıyorum şimdilerde. Neydi hatırlamıyorum. Çıkılamıyordu bile artık arabalarla Gül bahçesine bile. Okullar öyle kar yağdı diye kolay tatil olmazdı. Zincirli birkaç aracın geçişleri duyuluyordu uzaklardan. Gökyüzü biraz abartayım bende el gibi lapa lapa kar indiriyordu. Üşümüyor muyduk? Bence unutmuştuk o anlarda üşümeyi, ya da unutacak kadar ısıtıyorduk birbirimizi. Love Story’nin o karda yaşanan sahnelerine benzer bir kar vardı. Mistik bir yerinde kalmışım. Ankara’nın kar yağan günleri öyle üşütmezdi dememin sebebi bundandır. Aynı soğuklarla daha sonra karşılaştığımda artık üşüyordum ve cep kanyağı katılmış bol şekerli çaylar ısıtıyordu. Kar öğlen saatlerinde, akşam saatlerinde de yağardı.