Durup bir köşede nereye gideceğime bakıyorum. Köfteci kokusu dönünce önüme çıkacak demek ki. Soğuk, sabah, içinde hiçbir şey olmayan ekmek araları canım sıkın kafam bozuk. Aramızda kalsın hiç doğru dürüst tamir görmedi epeydir. Al yüreğini çek git demişti içim. Ben içimden geldiği gibi yapmadım yüreği unuttum bir masa üstü kahve yanında. Hep öyle olur kalk gidelim dediğinde biraz daha kalmak isterim biraz daha paralanmak, biraz daha pörçüklenmek, yahu işte kalk gidelim zaman bitmiş fitilin son santimleri, patladığında her tarafım şarapnel ben neden buradayım hâlâ? Ne tarafa gideceğim köfte kokusunun peşine bu sefer kediler ve ben iz üzerindeyiz. Yeni bir işim olmalı uyandırmacı. Öperek uyandırmak, içten bir günaydın yumuşak bir bakış güne güzel başlayın bakışı. Ama olmaz bee… Azrail suratından çirkin bu suratla hiç olmaz hem de. Tercih kaç paraysa uyandırma servisi.
Bir masal anlatıcı hiç duyulmamış reklam olsun diye on bin gece masalları hiç duyulmamış prensler, prensesler, krallar, cüceler, devler sonu bir sonraki gece az sonra da. Yaa yarısında uyursa. Gece yarısına daha varken. Günün bitmesine az kala bu gün için bu kadar gerisi çöpe mi diyeceğiz? Kırçıllı kedi benden önde köfteciyi önce bulacak. Sabah köfte mi olur? Bu gecenin sabaha karşısından kalma, çorbacı kokmalı sabah çay kaşığı sesi olmalı, bir yumuşak günaydın içeriden yüzünü gösterme kahvaltı hazır lafına cevap hazır “hııı beş dakka daha”.