Yağmura Eşlik Eden Vazgeçemediklerimiz

Yağmura Eşlik Eden Vazgeçemediklerimiz

Vazgeçmediğin, elinde tutabildiğin, elinde kalmış olanlar… Yağmura eşlik etsin diye belki de. Bir Alpay şarkısı mesela. Bir Radyo İlef takıntısı, taa buralardan, şuralardan uzanıp hâlâ ne varsa. Hatıraları bir kaşağı sakinliğiyle atı ürkütmeden; hani biraz da zevk alsın, hafif bir mırıltı bile, kedide olanından. Beynine dokunup hafifçe okşayan serin bir esinti alnında…

Olmadı, tam da o kadar kurulmuş hayaller bir anda yıkıldı. Aynı düşündüğünü sandıklarının seninle aynı olmadığını; aynı kalbi, aynı burnu, aynı kulağı taşımadığını anladığında… Kimsenin senin taşıdığın kalbi taşımadığını fark ettiğinde… Nasıl yaptığın inşaatın tuğlalarının naylon tuğla taklidi olduğunu; çalıştırdığın duvarcıların bunu bilip, senin böyle istediğini düşündüklerini… Bina yıkılana kadar kimsenin bunu söylemediğini ve senin hiç bu kadar boşluğuna gelip bakmadığını… Görmediğini… Uzaktan bakıldığında bile belli olmadığını ve kimseyi buna ikna edemediğini fark ettiğinde… Üstelik kimseyi ikna etmek zorunda bile olmadığını anladığında… Çünkü içinde yalnızca sen varken, sadece sen varken, bina çökünce…

“Uyansana be adam.”

Onca zaman üstünden geçince, yine de “hani suçun çoğu sende” yargısını kendine yapınca… Orada bir dur. Lütfen sakin olalım. Çoktan, bir kere daha görmediklerimiz… Ellerini tutmadıklarımız, tutamadıklarımız… Onca hatıraya arka plan olmuş, adını bile bilmediklerimiz… Filmin sonunda “katkılarından dolayı teşekkür edilenler” arasında yer alanlar.

Nereden başlamıştık? Nerelere geldik? Bir an direksiyon bir yerlere mi çekiyor ne?

Hayır, değil. Birilerine laf sokmak değil bu. Birilerine gönderme yapmak hiç değil.

“Bu benim alınganlığım,” deme. Hiç gerek yok. Ben biliyorum. Öyle bir niyet taşımıyor benim yüreğim.

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir