Hayatın içinde tam içinde yaşaması gereken yirmi yaşını biraz geçmiş insanlar popüler kültürün daha çok sattığı konusunda iddialılar. Öyle ki ciddi yazan, sorunlarla uğraşan, ağzında yuvarlamadan gerçek fikir beyan eden gazetelerin bile ne kadar sattığının hatta satmadığının iddiasındalar. Peki dedikleri doğru mu? Evet bir bakıma doğru, bir bakıma değil; bayağı doğru. Alıcısı bu yaş gurubu olan insanların satın alma trendlerine bir bakın. Markalara, markalaşmaya bir bakın. Ürünlerin uyduruk olmasının değer olarak daha değerli olduğu gibi en azından bence anlaşılmayan yadsınamayacak derecede pratikte kesin tutan ekonomiye bir bakın.
Değer satın alanın verdiği bir nottur. Notun yüksek veya alçak olması yönlendirilse bile parayı veren yani satın alanın kabul etmesiyle, ödemesiyle, o değeri satın almak amacıyla kabul etmesiyle ortaya çıkar. Benim anlatmaya çalıştığım satın alanın fiatlandırmayı yaptığı. Etiket ne yazarsa yazsın satın alınıncaya kadar, o etiketin üzerinde yazanın biri tarafından kabul görünceye kadar bir işe yaramadığı ekonomik bir değer ortaya çıkarmadığıdır. Bu anda yirmi yaşını biraz geçmiş arkadaşların popüler bir pazar anlayışı içinde oldukları satın alırken popüler, markalı, kendi kabul ettikleri şekilde üretilmiş ürünleri satın aldıkları görülmektedir. İnanılır olma popüler olmanın önünde yer alır düşüncesi eski dünya ekonomi ders kitaplarında kalmış gözüküyor. Dünya dönüyor, dönerken dönüş rüzgarı dünyayı değiştiriyor. Bu anlattığım bu rüzgarın ekonomide vitrin düzenlerinin geçen on senede nasıl değiştirdiğidir. Bu bakış açısı geleceğin nasıl bir dünya olacağının da göstergesidir.
Bir bakın bakalım. Ne satılıyor, ne satılmıyor?