Kurduğum bütün düşlerim, hatırladıklarım, olmasını çok istediklerim bir bakıma cebimde. Yine gecenin olmadık bir yerinde uyanıyorum. Yine boğuşuyorum gecenin en koyusuyla. Öyle kolay olmuyor dön uyuyalım. Uyunmuyor, uyunsa öyle sabahları gerine gerine kalkılabilse uykusu alınmış gecelerden. Ve uyanınca sana bakan gözlere içten uyanmış bir içtenlikle ‘’günaydın’’ demek gülümseyerek. Yaprakları kırıştırılarak kapanıp açılıp defalarca birkaç geceye sığan başucu kitaplarından birini alıp başucunda ki lambayı yakıyorsun, kaldığın yerden devam. Kitap öyle okunmaz, kime anlatsam kitapları böyle okuduğumu öyle diyorlar. Biri kapatılıp başkasına başlayarak okunan birkaç kitap bir gece de. Kitapların bir sayfasında durup, belki de yeni baştan okunmuş o sayfanın getirilen gevişi için tavanın, karşı duvarın renklerinde bir şeyler bulurcasına bir film incelercesine bakmak, sindirdiğine inanınca sayfanın ötesine geçmek okumak. Kitabın içinde kaybolabilmek, içine düşmek, içinde kelimeleri yerleştirip, onları düzeltip cümlelerin kırımlarına oturtup sessizlikle seslendirmek beynin de. Okumak bir başka uyku treni gelene kadar uykusuzluğun kalabalığının boşaltmasını bekleyerek, o tren geldiğinde içinde bulunduğun kitabın içinden yavaşça sıyrılıp kaldığın yerin ayracını koyup,ışığı söndürüp okuduğun yönün tam tersine dönüp yorganın içine kaçmak. Ve bunu yaparken alabildiğince kendini sarsmadan sessizce fısıltılı bir bebek uykusu titizliğinde kendine özenmek, gecenin belki de sabahın ilk ışıklarının kollarına bırakabilmek kendini.