Yorgunsun, sabaha kadar bir acımasız alaycı uykunun peşine koşmuş, yakalayamamışsın. Gözlerin şiş, gözkapakların tonlarca ağırlıkta, her nasılsa uykunun arı kovanına girişte şifreleri unutmuşa dönüp kovana giremiyorsun işte. Bir vızıltı alışık olduğun yaşamın vızıltısı şimdi seni rahatsız ediyor, etmiş tüm gece, kaçan tam yakalayacakmışsın gibi önünden kaçan uykunun işbirlikçisi olmuş. Kim kovalamış, niye mızmızlanıp kaçış o ayrı mesele. Geçti gece, sabahla karşılanan bir gün var içinde uykusuzlukla karışık. Güneş dünyayı da içine alacak kadar büyüyecek bizde kavrulacağız. Çocuklukta milyarlarca yıl acaba yarın mı? Belirsizliğinde o zaman uyku yine kaçmıştı, yine peşine düşüp yakalayamamıştım. Ben daha büyümeden geçer miydi milyarlarca yıl? Büyümeden topa vuracak ayaklarım daha gelişmeden, misketlerimi o rafın üstüne koyamadan daha sandalyesiz. Olur mu? Tabii kaçar uyku, çocukluğun milyarlarca yılla, bir kaç saniyeyi karıştırması, bilinmezliği. Misketlere ne olacak kısa pantolonun küçük cebindeki? Kaçırdık yine hani çokta sıkı tutmuyorduk ara sıra gidip dolaşıp geliyordu. Bir kitabın arasına koyup ayracı başka bir kitabı açarken gelip başıma oturuyordu. Bir Adile Naşit filminde tavukları için bağırışı aklıma geliyor. Gitti, gittiii, gittiiii.