Unutmanın Dayanılmaz Hafifliği

Unutmanın Dayanılmaz Hafifliği

Başka bir dünyaya ait olmanın, başka bir zamanda, başka bir yerde olmanın… Buradan başka bir yer ve zamanda olmanın saniye ve dakikalar bile ölçeğinde özlemi… Dilemek, öylece bir an kalmayı istemek. Huzuru belki hiç bulamamanın tarifi bile başka bir yer ve zamanda mutlaka vardır çıkarımı.

Bir bütünün parçası olmak, o bütünlükle yaşamak, büyümek, var olmak… Onunla – o ölmese bile, o daha yaşarken ölmek. Öyle bir var olmayı denemek. Birden vazgeçmek; koluyken kolu olmamak, olmak istememek, bacağı olmayı istememek, hücresi bile olmak istememek… Kendini o bütünden ayırmak, ayrı görmek, ayrı olmayı istemek, düşlemek, dilemek.

Adı bile konmamışları yok etmek; adı bile olsa da defalarca çağrılmamış, bir alışkanlık bile edinilmemiş bir tanı olarak yok etmek… Var olmak için onca gayret, onca çaba; derin nefes alışlarına “Ben de varım!” sızılı inlemelerine “Ben de varım, var olmak istiyorum!” demek. “Ben de, ben de, ben de… Senin kadar olmasam bile, olamasam bile…” Daha derin, sık nefes alışlarla; “Tamam, eksiğim, güçsüzüm” demek.

Tanrı’nın işine – hem de çok ufak çıkar için – tanrı olmak istemek olduğunu zannetmek… “Yanlış yapıyor bu böyle” demek. Nefes alışlara kulak tıkamak. “Ben daha iyi bilirim, nefesim daha temiz olsun. Ben yapabilirim. Daha iyi, kaliteli soluk almalıyım, alabilirim. Yerim, içerim, tüketirim. Benim hakkım; tüketmeliyim. Yok edin gitsin” kafasıyla… Hemen oracıkta, anında, kelimeler bile özenle seçilmeden.

Yazamıyordum. Ben bu bütünden çoktan vazgeçtim, hastalıklı bütün beni sarmadan, zehirlemeden. Kahrediyor… Onun için bir şeyi olmak istemiyor beynim, benliğim kaldırmıyor artık. Sadece bunu bile… Saklanmak belki de unutmanın duvarları arkasına, bazılarının yaptığı gibi. Boşuna değil “Beni bile hatırlamadı” tiradları…

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir