Böyle soğuk puslu bir hava, sis var, hava kirliliği var, soğuk var iliklere işleyen. Yepyeni bir güne başlamışız erken vaz geçmişiz uykumuzdan sabahın köründe çıkmışız yola, Çubuk‘tayız. En ağırından içkimiz yanımızda, ısınacağız, gülmekten yorgun düşmeyi istiyoruz. Sabah öylesine gülerek başlıyoruz ki günde öyle geçiyor. Barajın çok az suyu var. O zamanlarda Ankara‘ya su oradan da veriliyor olabilir. Üşümekten çok uzağız. O zamanlarda böyle havalar üşütmüyor muydu acaba? O gün nasıl bir gündü? Kimler vardı? Belki de sormak lazım kimler yoktu?
Yeşillik, ağaçlık, su kenarı, piknik yapılan, yapılabilen bir yerdi. O gün sevgililer günü olabilir, yaz hiç değil soğuk bir gündü. Mangal yakmak moda idi, her yerde yakabilirdin mangalı, yaktık. Baksanıza kırk yılı aşmış bir günü neredeyse ne yedik, ne içtik, ne kadar içtik hepsini anlatacak durumdayım. Güzel gündü. Ne dinledik? Bir onu hatırlamıyorum. Ama tadı damağımda kalmış günlerden biri. Öyle damak tadı yüksek günlerimiz olmazdı. Daha doğrusu galiba benim o kadar çok yoktu. O zamanlarda tadında ne yaşarsak o tatlı gelirdi. Bu günlerden daha lezzetli desek de o günlerden öyle süper iyi, çok kaliteli yaşadık dediğimiz gün sayısı da o kadar çok yoktur. Hayat hepimiz için zaten çok zordu. Mutluluğu biz çok yüksek yaşıyor, küçük şeylerden büyük mutluluklar buluyor, alıyorduk. O günleri onun için anlatırken çok zevkli ve güzel çok mutlu günler olarak anlatırız. Bu anlatışımız tadın damağımız da kalışıdır.