– Bir yaz geliyordu. Ağustos böceklerinin bu kadar beklediklerini bilmiyordum. Hani yaz tatili zordu görüşmek, gidilecek, görülecek yerler vardı. Yaz vardı. Yaşanmamış ama çok duyulmuş yaz aşkları vardı yazda. Ağustos böceklerini bilmiyordum dedim ya. Nasıl olsa gidilir, dönülürdü, Eylül’de dönülürdü. Yaz aşkı yaşandıysa kızlar arasında anlatılırdı küçük hikayeleri . Öyle yaz geldi ben, biz gidiyoruz da olmadı. Bir anda yaz geldi. Göremedim önceleri, görüşemedik denk gelmedi…
Anlatıyordu. Yere oturmuş anlatıyordu. Işıkları iyice kısmış küçük bir apliğe kalmıştık. Vedat elinde gitarı bir şeyler tıngırdatıyordu. Sahiden tıngırdatıyordu. Bir şeyler arıyordu parmaklarının altında, gece çoktan bitmiş gidip bir evlere, evlere olmasa buralarda bir yerlere kıvrılma zamanı gelmişti. Eski bir hikaye dinliyorduk öyle bir taraftan günü bitirmenin yavaşlığı kafa da vücutlarda. Öyle farklı bir olayda yoktu anlattıklarında.
– Araya bir koca zamanın gireceğini kader mi ne dersen de o zamanlar hiç ne önemsedim o kadar, ne de fark ettim bir anda yok olan şeyleri… Alpay şarkıları gibiydi. Yaşananlar öyleydi. Dans ederken hep onu hatırlardım. İlk onun kollarında dans etmiştim akrabam olmayan bir kol ilk defa belime onun kolları olarak dolanmıştı. Dans ederdik bir gurup olunca, çokça olurdu böyle guruplarda. Lise böyle bir şeydi. Ankara böyle yaşanırdı o zamanlar. Yaş günü partileri filan, parti verilirdi…
Devam etmeye niyeti vardı ama bizim yoktu. Gece yorucuydu ve bitmişti. Bizim mırıltımızdan anlamıştı geç olduğunu. Susmak pek istemiyordu ama sustu. Bardağındakini bitirdi bir dikişte kalktı.