Hava sıcak gölge bir yere, nefes alınacak bir yere oturuyor. Öyle betona. Kitabın satır aralarında bile olsa. Sıcak bunaltıyor.
Endaamede’yi tanır mısınız?
Adı öyle yazılmıyor, böyle okunmuyor bile olması muhtemel. Böyle çağrılsa bakmayacak olabilir, etrafta bu tuhaf seslenişle kim ne çağrılıyor bakınışı.
Bir kitabın satır aralarında betona oturan genç tanıştırdı. Genç 10yaşında. Savaşın çoktan bittiği savaşı yaşayanların korkularıyla, anılarıyla, alışkanlıları, kayıplarıyla herkesin büyük çoğunluğu.
İhtiyaç olmasa da aracılık yapıyor N’Da Amédée çokları gibi çoklar. Para kazanıyor satır aralarında. Korkarken, yatarken, pazarlığında sofrasında tanışı veriyorsun. Defolun rahat bırakın kapat kitabı diyemiyor.
Kuzey Afrika’dan Akdeniz’i nasıl geçmiş bu güne benzer şimdilerde de aynı olmalı. Afrika‘nın kuytu yerlerinden çıkıp gelmiş o yıllarda şimdi sorsan varsa olduysa torunları sadece kitapta değilse biraz bile biriyse kitaba girecek halde olmasa da süslenip yazarın kalemine kuvvet yine de varsa şimdilerde torunları doğma büyüme Paris’li olduklarıyla övünüyor olmalılar.
Babamın babası, annemin babası diye fave sokaklarda taşları o zandan Eyfel’in altında.
Nereye nereye?
Kim bilir başka kaleme takılıp ( şimdiler de kaldı mı?) daktilonun tuşlarına, klavyenin harflerine takılıp dedesinin olmadı babasının hikayesi belki romanı dizi senaryosu tanış çıkar mı?
Ben senin dedeni de, babanı da okumuştum. Dön şöyle bakayım, biraz yan dur. Endaamede’ye nasıl benziyorsun? Tıpkısının aynısı aynı parlak pantolon. Ne yapayım burnunu yazmamış, okuması yok o kadar. Aynı parlak pantolon. Aynı hık demiş dedesinin.
Paris aynı havayı soluyor olmalı, satırların arasından çıkıp gelenler.
Yirmi altısında Temmuzun parktan geçerken ilki yavrularını görebilecek miyiz? Kaçıncı nesil yavru tıpkı büyük büyük büyük babası denecek.