Zarif’ti adı sevdiğinin Zarife. Sıkılganlıkla sessizliğin biraz korkmuşluğun tam da yakışır iyice çekingenliğin karışımı süklüm püklüm bir duruş.
Kafeste kuşlar gibiydiler, birbirlerine bile bakmaya korkar halleri.
Sadece gözlerini kırpıştırır, taşlı yollar kararsız adımlar. Adlarını uzaktan benzettiğimden, sevdiği dediğim yakıştırdığımdan yoksa bilmem adlarını sormadım, bir merhabam bile yok.
Bak yine gülümsedi. Dudaklarda yanaklarda suratta bir kıpırtı bile yok ama Zarife gözlerinin içiyle öyle bir kahkahalı gülücük attı ki Zarife .
Gökyüzünde bulutlar onlarda görüp kızardı yanakları sonra bakmaz olup yeniden grileştiler. Kent kalabalığının damperini boşaltmış silkeliyor son bir gürültü sonra akşama bırakacak akşamcılara sokakları, Zarife bir daha baktı biraz arkasında kalmış yokuşu kendinden daha sert eden Zarif’e.
Konuşmuyorlardı. Ya kelimeleri bir anda hepsini birden kullanıp çok eskilerde tüketmişlerdi, ya da hiç ihtiyaçları olmamış ellerini bile dokunmamışlardı.