Benim şuyum var, benim buyum var dediğiniz şeyin ne kadar sizin olduğunu biliyor musunuz? Geceleriniz hep sizin mi? Anahtarını elinize alıp sallayabiliyor musunuz? Verebiliyor musunuz arkadaşınıza bu sefer sen kullan ben alkollüyüm ilerde çevirme var diye? Ya da üfle bakalım sen alkollüsün sana bir taksi çağıralım bu geceyi sen kullanamazsın […]
Gecenin sokağın üstüne çöküp, seslerin saklandığı saatler. Sokak lambaları eskisi gibi değil ortalığı aydınlatıyor alabildiğine. Örselenmiş hayatları anlatanların dayandığı o sönük ışık vermeyen lambalar akla geliyor sokak lambası denilince. Hani dibinde ders çalışılan ışığından kaçılıp öpüşülen lambalar. Işığından çok ulaşamadığı köşelerde ne olduğu kimin durduğu o karanlıktan neler çıktığı hikayeleri […]
Sen yağmuru al koltuğunun altına gel. Saçlarını savurabilmek için biraz rüzgar, buralarda yok biliyorsun gözlerine kırçıl yapsın biraz deniz. Yaprakların ağacı terk ettiği bir hoşcakal rüzgarı ile bir ıslığın çalamadığı ahenkli dokunmuş melodilere bin gel. Bana kurşun yaralarını göster, binlercesi iyileşmiş izi kalmışlarla irinleşmiş olanları yalnızca. Bir Paris hatırasına takılmış […]
Bir gece yarısı girip koynuna öyle soluğunu kesip kesik kesik nefes alırken tam da hayatının bundan sonrası benim denilince bir beyaz bayrak gözlerini kısıp bir de üstüne yemin. Bütün çektiği çarpılacağım korkusu olmuş bu güne kadar. Unutulmuş bir masalı anlata anlata değiştirmiş bilmiyor artık ilk hali neydi? Nasıl başladığı az […]
Sarp uçurumun dibinde çok aşağısında dalgaların gaddarca dövdüğü kayalar gecenin gürültüsünü çıkaranlarda dalgalarla kayalar. Karanlığa gözünü alıştırmaya çalışmak boşuna, dibi yok karanlığın. Ay bugün gelmemiş randevusuna belli, gecenin bütün ışıkları saklanmış bir köşeye yoklar. Çok uzaklarda bir cılız şık ara sıra bir göz kırpar gibi. Denizi olmayan şehrini özlemiş olabilir […]