“Gördünüz mü?”
Çok kişi, birkaç kişi, bir kişi bile olabilir. Beraber yaşadığınız birileri varsa sizin sorduğunuz her ne ise değeri var yok sizin, özeliniz, ihtiyacınız var yok, şu an size lazım değil, lazım, çok değer verdiğiniz bir şey, değil, hiç değer vermiyorsunuz soruyorsunuz, nerede? Kim aldı? Niye? Oradaydı siz görmediniz, başka bir yere siz koymuş unutmuştunuz, soru masum, masum değil, tehlikeli, kızarsınız, kızmazsınız, özelinize el değmesinden hoşlanırsınız hoşlanmazsınız, kalabalık bir kavga için sorulmuş, hayır sadece meraktan, öylesine, yerinde yok işte, bildiğiniz olması gereken yerde, yeri değişmiş.
– “Uykumu gördünüz mü?”
Nereden bilsinler, onlar kaçırmış olabilirler mi? Federer dün gece elenirken suçlu olabilir mi? Yine kaçmıştı. Djokoviç hiç değil bu gün kaçtığından seyrettin. Kimselere sormadan hem de.
Bir yerleri devamlı karıştırıp, bir şeylerin altına bakıp, içine bakıp bir de sallayıp içinde olabilir mi? Kapının arkasına koymuş, asmış olabilir misin? Kitap sayfalarının arasına burada mı? Buraya kaçmış olabilir mi? Ya burada? Kimseye belli etmeden bir şey kayıp mı sormasınlar çaktırmadan.
Hani aklına gelmiyor da değil, yapmışlığı vardır, çocukluğun peşine takılınmış, baloncu, tatlıcı, pamuk şekerci keçiboynuzcu, kavalcı fareli köyünkü değil bir melodinin peşine, bir eski anıyı göresi gelmiş, bir dudak tadını özlemiş, hani dürtüp hadi gel bekliyorumun, bir ıslığın dışarıdan çalınmış sen duymadan, bir göz kırpıştırmasının, bir şiirin, kolunda edilmiş bir dansın ardından. Olmaz değil.
Gördüyseniz de söylemeyin, başına nasıl neler geldiğini dedikodu onu da yapmayın, biliyorum ahlakı pek yoktur, öğretemedim, öğretmek pek istemedim, biraz hafif rüzgara denk gelip gitmesi ondan kolay, bir dokunuşa çok kaybetmişliğim vardır. Başına kötü şeyler adı öyle geldiyse. Size öyle geliyor olmalı.