Hava bunaltıyor. Nefes alması onca yıldızın altında trilyonlarcası göğsüne bastırıyor varmı böyle geceler olmadı mı onlardan biri birileri daha. Zor geçen yıllar önce zor geçen o bitmeyen gecelerde ki aynı ağrı göğsünde.
Bilmediğin bir dilde bilmediğin bir dilin sarkısını söyleyen kadının içinde acı geçen içinde acı olan bol acılı o şarkıyı söylerken içinde seninde içinde olan o ancak kabuk tutmuş onca sene sonra yeni tutmuş kabukların kalktığını yaralar açılırken duyduğun acıların aynısı acıdığını kanadığını nedensiz niçinsiz aynı yaralar bile olmayan benzer yaralardan aynı renk aynı acıyla aynı gürül gürül sızılarla kanadığını.
Bir kadının bilmediğin dilde kan rengi elbisesiyle hüznüyle acıdığını acıttığını kanadığını kanattığını anlatan şarkısı gecenin o gürültülü o ışıltılı sessiz karanlığında ışıksızlığında tam da yaraların acıdığı ilk kanadığı kadar ki kabuksuz sadece yara olduğu o zamanlara taşıdığı.
Bir şeyler acıyı hissederken yine aynı yine daha da bir sızısı şimdi tarifi bile olan senin için o anlara bir taraftan çok unutmak için çırpınsanda bir yandan o dayanılmaz çekiciliği onca acıya sızıya rağmen onca yara yine de bir arzu bir iç çekiş damarın içinde bir çağrı en yakına özlem.
Belki her şey her yer her zaman arasan eski yerinde yok olsalar da alıp götüren alınıp gidilen tam oraya tam orada tam o anda o ana zamana.
Gözyaşı dediğin o çağrıya o dönüşe oraya gidişe geceler ışıl ışıl yıldızlar altında oraya o ana tam o anda oraya. Koca koca hüzünlerin acıların küçük küçük gözyaşlarıyla taşındığı anlar.