Aynanın karşısında şöyle bir daha döndü. Işığı yaktı yeniden şöyle bir sağ sol baktı. Göğüslerini yerleştirdi yeniden alttan biraz destek ellerle bir yoklama yeniden, eteğini biraz daha düzeltti sol yandan bir daha baktı, beğenmedi. Bir daha baktı, içine sindi, sinmedi ama kabul dışarı çıkacak, çantasını aldı pardesü yağmur yağabilir, tekrar aynanın karşısında baktı, beğenir gibi kabullenir bir hareket ışığı söndürdü kapıyı kapatıp şehre daldı.
Akşama az bir zaman, yağmur gelmek üzere sokağın başına kadar neredeyse koşarcasına sonra sıkı adımlar.
Yağmur damlaları gelmeye başlarken masaya oturmuştu, camda damlalar dışarı bakan bir masa.
Bir bakış nasılsın?
Hep böyle olur, konuşulmaz pek bakışlar fısıldar nasılsın? Bir baş eğmesi bir bakış bir gülümseme çok hafifçe hepsi cevap verir. Az önce dokunulmuş eller bir yere dokunmasın masa üstüne hafif bırakış çevreye bir kolaçan bakış denmez bak etrafa bakıyorum kaydetmeden sadece dolaşıyor gözler hiçbir şey aramadan görmeden bir heyecan belli belirsiz.
Tekrar bir gülümseme, bir düzeltme yakayı, masa örtüsünü, peçeteyi. Tam bu anda konuşmak o kadar lüzumsuz uzun uzun yaşa anları an işte nasıl olsa bitecek bir sandalye düzeltmesi bir gülümseme, bir gülümseme, bir gülümseme.
Dudaklar işe karışmalı karışıyor.
“Nasılsın?”