Buz bir köşesinden suyu ele geçirmiş, kar herşeyin üstünü kapatmış esiyor alabildiğine iliklere kadar derler ya öyle işlemeye çalışıyor, ibilin iti derdi babam onun gibi titreyip bir taraftan sohbetin ateşini fayrap.
Elinde bir file o zaman naylon torba yok sebze gazete kağıdından yapılmış kese kağıtlarına konur, fileyle taşınırdı.yokuşun altından gözüktü, ağır gençliğine yakışmayan bir yorgun bitkinlikte.
Şarkılarının içine bir yerlerine Marcel aşkından gong sesi karışmış küçük bir kadının R leri üstüne mi? Neresine basıyorsa öyle söylediği eşlik eder gibi yürüyordu. Göz altı morlukları, kenar mahalle raconu kafa iyi, bir yerlerine şimdi çıkar küfrü sıkışmış konuşmaları. Ne sendromu diyorlardı Stockholm’dü herhalde kendisini kaçırana, kendisine kötülük edene, kendisini mahvedene aşık olmak o da öyleydi, kendisini sömüren, kendisini uyuşturucuya alıştıran Marcel’e aşıktı. Ona şarkılar yazdı, süründü onun için, Marcel de başka birilerinin sömürüsündeydi.
Onun şarkılarından biri çalıyor muydu? Sonra dinlerken mi bu elinde file sebze belki başka şeyler anlattığım o güne arka fon yapmışım. Beraber hatırlıyorum hep. “Non Je Ne Regrette Rien”, Edith Piaf bu kadar R harfini bastıra bastıra söyler. RRRRRrrrrr.
Hayır hiç bir şeyden pişman değilim, hiçbir şeyden, bana yapılmış iyilikler ve kötülükler hepsi aynı, ödendi, süpürüldü, unutuldu, geçmişten bana ne? Anılarımı yaktım gitti, artık acı ve zevklerime ihtiyacım yok, bu gün seninle başlıyor her şey. RRRRRrrrr.
Ne güzel dans edilir, yokuş çıkan beklenir, omzuna yaslanır bir baş, kar mı yağıyor? Çaktırmadan bakışlar. Buz gibi yakan dokunulmuş eller. Buz suyu ele geçirmiş.Kirpikleri, kaşları teslim almak üzere siperlere yerleşiyor. Rüzgar esiyor alabildiğine. Anılarımı yakıyorum, uzat ellerini ısıt.
Bu hikaye uzun süre belki şu anda bile gerçekçi hiç anlatılamadı, Edith Piaf minik serçe kendi istedi tamam da neyse.