Geceler öyle kolay geçmez olmuştu. Zaten günlerde kolay geçmiyordu. Oturup konuşurduk. Hayatının büyük bölümü yoklarla geçmişti. Hep bir şeyleri yok olmuştu, yokluğu yaşamıştı birlikte yaşadığımız günlerde de yokluğumuz vardı. Farkında olmuş farkında olmamıştık ama yokluğu yaşamıştık beraber. Bir kişi yokluğunu çözememiş ona çare bulamamış, onu kabul etmeyi öğrenememişti. Çalışmıştı, anlatırdı. Vakit geçsin diye konuşmazdık ama vaktin de geçmesi lazımdı. Sabahın olması. Sızı ağrı sıkıntı. Geceyi paylaşırdık. Anlatırdı. Zor yaşamıştı, bana en çok onu anlatmayı severdi. Bakmayın öyle sıkı adam olduğuna zor zamanlarına bende tanıktım. Öyle arkadan konuşmayı sevmezdi. Yüzüne de vurmazdı kimsenin yaptığını. Ama ona yapılanları bilir, işaret ederdi. Kayıpları ortadaydı. Boyun bükmeyişlerinde dışlanmalarını anlatırdı sonunda boynunu büker susardı sen anla dercesine sonunu. Yalnız olduğunu düşünürdüm. Bizden başkası yokmuş, olmamı gibi gelirdi bana. Yokluğu işaret ederdi. Yokluğun insanları nasıl yok ettiğini nasıl kaybolduklarının öyküleri vardı onda. Birini anlatır, başka bir gece daha birini. Sadece gecelerin ağrılı sızılı olduğu günlerde değil, yolda da anlatırdı. Geceye birlikte eşlik ederdik. Ben ona, o bana gece bize biz geceye. Bilirdim konuşmadığı zaman daha çok şey anlattığını. Konuşsa dinlerdim. Konuşmasa daha çok. Göçtü gitti. Yıllar oldu gideli. Gösterdikleri, işaret ettikleri, uyardıkları aynen oluyor. Aynı şeyleri, aynen anlattığı gibi, aynı benzerlikte. Onun yaşadıkları bir bir oluyor, anlattığı yerde anlattığı şekilde. Onun kadar dik durabildiğim, onun kadar kabullenebildiğim, onun yok saydığım olmamış gibi yapılanları kabul ettiğim söylenemez. Asla beceremedim, onun kadar becerikli olamadım. Ama özlediğim, kadar var onu. Kimbilir neleri anlatmıştı ben anlamamıştım, dinlediklerimden kaçan neler vardı? Anlattığı gibi oluyor onu biliyorum. Onun anlattığı gibi gece yarılarında. Bir karanlık yolda. Hani nasıl derler…