-Hanımeli kokuyordu bu sokak, kokar mıydı hep böyle? Deniz kokusu da geliyor burnuna, deniz mi nerede? Bu şehirde hep deniz kokusu duyardı ama bu şehrin denizi yoktu, Ama her nasılsa hani ne istersen o kokar dedikleri muz gibi bu şehirde öyle onu sevdikçe istediğin ne varsa o kokar. Öyle bir dönüş sonrası bu şehre gelip de bir dolu anıyı elindeki bir değnekle karıştırır gibi yapınca bir pis koku nasıl olursa? Öyle Çeyiz sandığı gibi hem de yıllardır açılmamış bir çeyiz sandığı gibi açınca anıları böyle güzel bir koku ortalığı kaplar her katında ayrı bir anı ayrı bir koku.
Devam etmedi bir büyük zaman sustu. Bardağından irice bir yudum aldı. Paketini silkeleyip bir sigara çıkardı. Yaktı. Konuşacak o kadar şey vardı. Anlatıyordu. Arada bir susup lafı bir yere getirmekten korkuyor, anlatıyordu. Soracak gibi oluyor ama sormuyordu. Bu şehre ayakları bu şehre gelmek istememişti, gidemediği gibi dönmek zor gelmişti dönememişti. Az gelmişti. Yüreği hep bir köşesinde hep buradaydı ama o gelmemişti. Dönmeyecekti bu şehre kararlıydı gittiğinde, dönmüştü işte her nasılsa. Şimdi buradaydı.
– Hep bir yanım buraya gelmek istedi ama gelemedim. Bu şehirden hiç konuşmak istemedim. Bir yerinden bir yaramın kabuğu kaldırılacak bir lafla gibi korktum. Sokaklarından bir tanıdık suratı görüp yaramın kanayacağına inandım hep. Kanattım bazı gazete haberlerinde duyduğumda bu şehri. İçinde kemiren yara vardı hatıralarımın. Nasıldı hayat? Balık kokusu Sakarya da kokardı deniz kıyısında kokmazdı aynı koku o benim için balık Sakarya kokardı. O kokuyu özlerdim. Korkum vardı o kokuyu özlediğimden. Anlatamıyorum biliyorum… Nasıl anlatamadığını bana bakıp gözlerimden anlamış olmalı. Sustu.
– İyi olmuş geldiğin. Dedim sanki anlar gibi her şeyden…
-İyi oldu , İyi oldu elbette… Dedi kanayan ne kadar yaram varsa irin tutmuş meğerse yaraları deşip kanattım. İrinlerinden kurtuluyor olmalıyım. Onun için ağrıyor, sızlıyor olmalılar bu kadar.