Bir kayıp kızın bir kayıp olmayan orada duran ortalık yerde orada durduğunu herkesin bildiği bir delikanlıyla yollarının nasıl kesiştiği yollarının birbirine nasıl girdiği nasıl kopup kaldığı.
Söylenti o dur ki. Sonraları yolların yan yana giderken tam da yan yana iken birden araya bir taş bir kaya bir tepe bir dağ bir ülke bir dünya uzayın büyük bir parçası her neyse ne derseniz raya girip belki birazdan belki yarın denilip olmaz ya bir ömür boyu bilemedin birkaç ömür üstüne de birkaç nesil.
Birden aklınıza geliverdi değil mi? Efsaneler Kerem Aslı, Ferhat Şirin gibi dağlar delik deşiknehirler göller çağlayanlar dereler kurudu, kurumayanı çoştu doldu boşaldı.
Ve yürek dayanmıyor.
Hikayesi uzun daha sonra kısası önce anjio lar, hapla yürür gider şunu kullan şunu yap biraz yürü kilo alma sakın. Sonra stendler yüzde yetmiş seksen doksan olamadı baştan altmış yetmiş derken.
Yürek dayanmıyor. Öyle böyle at diye yalvarmalar yürek kendi havasında at be mübarek atıyor düğünde davulcunun dolduruşuna gelmiş gibi bazı, atar gibi yapıyor küsüyor kızıyor.
Ameliyat.
Yüreği durdurup makineye bağlıyorlar söylenti öyle tepsiye koyuyorlar yüreği arena baş parmağı aşağı çevirse tepside kalacak. Bunlar tevatür. Orasına bakıyorlar burasına aksiliği nereden kimden kayıp kızı arıyorlar belki izini bir yerlerden incecik bir ses bir ağlama. Bu da tevatür.
Onca yoğun bakım hastane odaları yürümeler geceler boyu koridorlarda zaman geçiyor.
Tevatür incecik bir ses ağlama. Kayıp kızın kayıp sesi.
Masal gibi masal.