Uyanılması uyanması gereken bir an var anlar var bir kaç kere uyuyup uyananlar için.
Tabutun içinden duyulan nasıl bilirdiniz sorusu bile olabilir uyandıran. Bir kuş sesi bir bebek ağlaması bir kelime kitabın en çirkin yerinde bütün güzelliğiyle bir ıslık ben dışarıdayım bir rüzgar öylesine dolaşırken yapraklara sana uğrayan bir kar tanesi yere inmeye pek ikna edilememiş hissiyle.
Tabutun içinde duyulan kadar geç kalmış olmadan sevmeden yaşamayı sevilecek hiçbir tarafı olmadığını bilerek. Uykuda gezerken rüyadaymış gibi hissederken uyanık olmadığını bilmeden rüyada yaşanır öyle ayakların yere basmadan.
Yaşanmamış onca hikayen dururken raflarda el sürülmemiş dizi dizi yaşanmamışlıklar varken daha listesi yapılmamış yaşanacakların yerinde dururken nasıl bilirdiniz? Nereden bilsinler? İyi diyecekler tabii ki. Daha hiçbir şey yapmamış yapmayı bile düşünmemişken sıraya koymamışken aklına bile getirmemişken.
Dolu dolu yaşadı gitti. Vah vah. Neyi doldurdu doldu mu? Buradan bakınca öyle gözüküyordu. Öyle gözüksün diye sosyal medyada onca çırpıntı. Plajda bağırırlardı içi boş içi boş beze satarlardı kocaman avuç dolusu büyüklüğünde alırsın dişinin kovuğunu doldurmaz birdaha ver bir daha güzelmiş halinde.
Bu gün başlasak başlasam başlasan kar değil daha yaprak yağıyor düşlerin bile mi? Yok.
Çay ister misin? Bilmem ki. Ne bilirsin ki sen.
Kafa biraz karışık yok işte yarısından çoğu yok evde. Ütüle gitsin fazla bastırmadan parlıyor sonra şakır şakır. Canın çıkmasın sabah sabah nereden çıktın yine? Öyle kal. Plajda içi boş yok artık sana bakıp güneşi plajı hatırlarız . Sattığın hayaller bozukmuş resimleri de çirkin çekiyorsun. Sende bana çirkin bakmasaydın o zaman. Nasıl da kar yağıyordu? Yıldızlara yakın olmak için ağacın tepesine çıkmak lazım. Kırışıklıklar biraz gitmiş idare et artık.