Öpse Geçer mi?

Ayaklarını kayalardan sanki değecekmiş gibi aşağılara sarkıtıp rüzgara göz kapaklarının arasından direnerek bir bakış. Çok uzaklarda uzanan bir demiryolu, bir kent sesinin çok azı duyulan buralardan.

Bir kapı gözler vurup bakıyor yarası nereden? Nereden vurdum? Neden ölmedi?

Tamam teslim ol o halde gözlerini kaldır, kaldırma kapat, gözlerini kaldır.

geri sayım

Savaş bile değil. Bir pusu olmadık bir yerde olmadık bir anda beklenmedik. Başka bir yara daha henüz yeni kanıyor gözler kalkık tavan çok güzel teslim kayıtsız şartsız şimdi ne olacak?

Yara yok bu sefer, sen öldün çık komen komen sen çık o da yok, yarana bakayım çok kanıyor bir el sür geçsin uf olmuş. Öpse geçer mi? Geçmese de öp. Geceleri ver ganimet bu sefer pusu öyle kalsın sen yine de ver. Elinde ne kaldı geceler gidince hayallerin, onlar çoktan beyaz bayrak, rüyalar bazısı lejyoner kaçak, bazısı elleri kalkık, bazısı ne oldu merakı tavana bak, tenine kar altından dokunmak fitne fikirler müsait bir yerde.

Zeze “Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyorum. Ayağını cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değil bu. Acı insanın yüreğini paralayan, sırrını kimseye anlatmadan beraber ölmesi gereken şeydi. Yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi” diyordu Şeker Portakalı’nda. Bir katar, bir lokomotif her şeyi alıp giden.

Yüksek şehir ayaklar altında, yaşanmamış sevdalar, yarım kalmış duygular. Gözler teslim alan. Bana yüreğini ver. Yarısı olmaz tamamı. Hayatını çizmiş olmalı, yine de yara yok kabuğu teslim alan gözler.

Gözlerini kapat, on’a kadar say sonra hayattan çık.

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir