Fil sessizliği, ayak izi bırakmadan kar üstünde. Gecenin ışığı, beyaz bembeyaz fazladan yakılmış elmaslar, kristal kırığı aydınlık. Adımlar yavaş usulca konan sokulmaca.
– “Çay alır mısın?”.
Bir baş sallaması evet olmalı, sıcak iyi gelir. Parmak uçları kulak tıkanması bir şeyleri duymuyor. Kulaklar dışarı da unutulmuşluğun katılığı dokun kırılsın. Balkanlardan kalk gel, beyaz yorgan birini gözüne kestir üşüt.
Çoktan unutulmuş olmalıydı, yakılmış anılar, fotoğraflar, mektuplar yakmış denmeliydi daha doğru birilerini. Sonra yandım aman ama önce sen yakmıştın. Dışarı çıkıp kartopu oynamak, kardan adam yapmak, yere uzanıp iz yapmak, bir anıyı yine yeniden üstünü eşeleyip çıkartmak.
– “Sadece dışım üşümedi. İçim titriyor.”
Geceyi içine sindirmek, kar kaçtı, ayaz kovalamış. Ay yok, yine bulutlar tepede. Sarıl içi üşümüşlere, iyi gelir. Kuzine anılardan üstünde çay, bir börek kokusu yanmış yufka yanmış değil çıtırlaşmış bir hamur anılardan. Peyniri kap gel, yufkaya sar, omzuna bir battaniye, yetmedi yorgan, ışık gecenin karanlığı beyaz sızmış içine, kuzinenin alevi küçük aralardan kaçan o kadar. İçin ısınır birazdan.