“Sabah, daha sabah olmamış gece bitmemiş adını sabah koymuşuz. Bu saatlerde kalkıp dışarı fırlayıveriyorum. Gece saat kaçta gelirsem geleyim. Küçük bir bulut gibi uyandırıp ağlamanı seyredemem senin. Zaten yoksun sabahların herhangi birinde. Kapıyı çarpıp çıkıyorum, yanımda yürüyorsun. Düşünebiliyor musun? Yanımda konuşmadan ayak seslerini bile saklayarak, gölgeni evde unutmuşsun yine öylece bana yetişmek için küçük adımlarınla hızlı hızlı benimle yanımda yürüyorsun.” Bankın kenarına ilişiverdi, ben geceyi bitirip eve gidememiştim daha. Yorgundum bütün gece oradan oraya sürüklenmiş aydınlığı bekliyordum. Sıcak bir ekmek açık bir bakkaldan. O zamanlar öyleydi. Sıcak ekmek bakkaldan alınırdı. Geceyi sabahla bitirecektim yanında bir sıcak ekmek, koparılmış köşesi eve varmadan. “Tamam yanımda yürüyorsun ama gözüme bakamıyorsun. Gözlerimin içine bakacaksın ben konuşunca” Bakıyorum yanında kimsecikler yok. Kediye kuşa da anlatmıyor, ne anlatıyorsa. “Sessizliğini anlıyorum, peşimden koşuyorsun neredeyse biraz daha hızlı olmalısın.” Etrafıma bakınıyorum kimseler yok. Ne oluyor anlamaya çalışıyorum, devam ediyor. “Bak nefes nefese buraya geldik, biraz dinlenelim. Sen yanıma yanaş benimle birlikte yürü. Arada sırada şarkı bile söylersin sonralarında. Küçük bir bulut gibi ağlama ama.Bir çiçek gibi büzülme hemen, ağlama ama söylediğim gibi.” Sabah olmuştu ortalık aydınlanmış ben yine de kimseyi göremiyordum. Kalktı geldiğinden biraz ağır adımlarla uzaklaştı. Sıcak ekmek bulabilecek miydim acaba?