İçinden geçip gittiğimiz bu dünya da her şeyin bir çaresi olduğu bile söylenir. “Dört şeyin dönüşü yoktur” der Hz. Ömer: Söylenen söz, atılan ok, geçmiş hayat, kaçırılmış fırsat. Bir de bu hayatın bumerangları vardır. Ders alamadığımız hatalarımız gibi. Her seferinde aynı şey gelir başımıza. Beni mi bulur hep? Sorduğumuz bu olur. Bulur seni. Hep de seni ve yalnız seni bulur. Bir de buna inanırız.
Hataları tekrarlamanın hem de aynısını yapmak, tıpa tıp aynısı yapmak gibi ufacık kusurunu bile kabul etmeden. Ve masanın en öfke dolu masanın başına geçip bir lokma öfke alıp elimize etrafa sıçrata sıçrata döke şaça yerken ağzımızı tam da doldurmuşken bunu anlatmaya kalkıyoruz.
Uyku tutmuyor, içki kesmiyor gece yarıları ayaklanıp dışarı fırlıyorsun. Bir yerlerde bir taşın altında, bir ağaç dibinde gelip alacağım diye o sırada işimize gelmediğinden bıraktığımız mutlulukları arıyoruz. Hep bir parasızlığımız vardır. Vardır derken en zengin diye bildiklerimiz bile yok der biraz da ondan. Bir zenginliğimiz vardır yine de parasızlarımız da çok var havasında elleri ceplerinde. Ve kafa tutmayı en çok sevdiğimiz bir ölüm vardır. Çaresizliğimiz bizi kahraman etmezse hikayemiz ardımızdan anlatılan bir siyah beyaz resim gibi kalacak.