Ağaçlara yatın uyuyun artık emri geldi. Yaprakları birden bırakıverdiler.
Bir gün de yapraklarını dökerler derim ya öyle oldu. Bu gün gün o gün oldu. Yapraklar aniden düşmeye başladı, kurudu.
Kış başlıyor başladı.
Gece okuduğun kitabın satırlarına dolanmış tam dalmışken odanın kapısı aralanır bir el ışığı söndürür. “Yat uyu artık geç oldu” bir emir. Kitabın köşesini el yordamıyla zor katlayıp yastığın altına tıkıştırıp uyuma moduna öyle kolay da girilmez dön baba dönelim yatakta gençliğin geceleri.
Ağaçlarda öyle “ yat uyu artık geç oldu”. Işık söndü.
Düş kurma yasakları gibi.
Alıp eline fincanını ben geldim bak sabah kahvesi mahmurlukta yakalayayım dedim bir bak falıma içim açılsın olmadı içim kararsın o bile olur hava gibi bir işkenceci tavrı havada epeydir var. Bir şeyler yapacağım bekle. Bir kasvet göz kapalı ışıklar yok puslu ışıksız bir ortam. Bir öncesinden kalma kan kokusu ile karışık soluksuz hava oksijensiz. Bir çığlık sessizliği duvarlara sinmiş öylece kalmış bir ağırlık az sahralık hiç kıpırtısız oralarda bir yerde birden. Öyle bir hava bir kasvet bir bekle bu daha iyi hal daha kötüsü duruşu.