Zamanı durduruversek, duruverse birden. Yemezler değil mi? Pazarlık filan yok tam şu an deseler, itiraz toptan.
Fotoğraf çekiyorum. Dur bir dakika, bekle, bir tuvalete gidelim, rujumu süreyim, saçımı tarayayım, gözümü kırptım, iyi çıkmamışım tekrar, bir daha çizzz, olmamış iyi çıkmamışım.
Kadın seslendirmesi gibi oldu ama değil. Hayatın içinde hepimiz öyleyiz. Şu an duracak zamandan hiç birimiz memnun olmayız. Şu da yanımızdayken dursaydı. Buraya gidelim öyle dursun. Çay sıcakken dursaydı ya soğumuş. Filmin sonu ne olacaktı acaba. Pijamayla olmadı. Çirkin kaldım. Ağzım eğri durdu.
Dursa hep başkan, hep başbakan, hep kebapçı olarak kalacak kalındığında. Öyle kalmak isteyen olabilir ama bana göre değil. Hayatın dönmesi olmasa, zaman hareket etmese, gelecek ile ilgili soru işaretlerimiz olmasa yaşamak bir şeylere değer mi?
Memnun olmadığımız zamanın gidişi değil istediğimiz şekilde gitmeyişidir belki de.
Yaşamımızda silahlarımızı çekmediğimiz, kavga etmediğimiz, yumruğumuzu sıkmadığımız günlerimiz kalmadı artık. Değerini sonradan anladığımız günlerimizi geçmişte bıraktığımızı öğrendiğimiz zamandan beri de geriye gidebilir miyiz diye ardımıza ara sıra baksak da durdurmayı bile beceremediğimizi görüp ellerimizi dizimize vuruyoruz.
Şimdi yaşamayanların eksiklikleri yüreğimizi bir yelpaze misali serinletir. Anıların güzel olanlarını daha çok seçen beynimiz ise sanki daha iyileri varmış ta bize hatırlamıyor gibi davranarak ceza verir gibi uçlarından az biraz tırtıklayarak verir anıları.
Geri gitmek isteyen var mı desem bütün parmaklar havaya kalkarmış gibi geliyor. Hele çocukluğa hep beraber.