Ağrıları bu yağmurlarla iyice artmıştı. Sızım sızım sızlıyor derler ya öyle diyordu bu ağrıları tarif ederken.
Yağmurlarda aralıksız bazı cisil cisil çoğu sicim gibi. Etrafta yeşillenivermişti. Bahçe toprak damın üstü bile. Ezilmesi lazımdı ezilmese akardı. Toprak damı kim yapacaktı.
Sıkı sıkı tembih edilmişliğim vardı bunları anlatma yazma sakın bunları biliyorlar o sıralar bile bir şeyler karalıyorum. Anlatma sakın. Sen yazma. Anlatma bir yerlerde.
Ben anlatmasam yazmasam şimdi.
Toprak damın köşesinde oldukça yüksek yerde artık aşağıya inemeyen yaşlı ninenin helası vardı. Aşağıdan geçenler görürlerdi her şeyi.
Bakmayın lean ayıp değil mi? Delikanlı olacaksın. Öyle kovarlardı aşağıdan geçip yukarıya baktığı sanılan yedilik en fazla onluk çocukları. Merak.
Bakmayın o kadar merak eden de yoktu. Olmazdı çıkmazdı köyden.
Köydeki herkesin tembihe uyma huyları vardı. Utanılacak şeyler yapılmaz yapılamazdı. Yeme yenmez içme içilmez geçme geçilmez bekle.
Akşama doğru bir saatte Tuu çocuğu dağın tepesinde unuttuk ya koşun alın bebeyi. Bebe.
Yazma anlatma sakın. Tembihliydiler tembihliydik.
Hepsi hepsi yedilik onluklar bile göçüp köyün yeni mezarlığı bile dolunca.
Resimleri de kalmadı duvarlarda. Bir Kızılderili ata sözü en son anan ölünce insan ölürmüş.
Bütün anınca onları hani bir soluk alıp bir nefes daha.
Bir an bizde vardık dediklerini duyar gibi .