Bir şarkı çalıyor. Şehirlerarası bir otobüs sabahı uyunmamış burun camda o an bir şeyler görülmeye başlanmış güneş ışıkları, cam da yanakta süzülen damlaları anlatıyor. O zamanlar bu şarkı yoktu nereden bilecek üç vakit öncesinde bilemedin beş vakit öyle anlatıyor nasıl da bildi.
Siyah şemsiyeli bir adam siyah giyinmiş, siyah bir duvarın yanında yürüyor. Siyah bir yağmur. Gün siyah hava siyah. Siyah.
Beyaz gömlekli, beyaz pantolonlu bir adam, beyaz masa örtülü, beyaz tabaklı, kaşıklı, çatallı, bıçaklı bir masa. Beyaz ışıklarla aydınlık.
Akşam, gece karşılıklı oturulmuş. Gözyaşı konu oraya gelmiş olmalı.
Siyah geceyi konuşuyor olmalılar. Beyaz günleri anımsamadan hem de. Beyaz olmayan şeyler konuları o kadar çok ki.
Gözyaşı. Kaybedilmiş, düşürülmüş, artık olmayan düşer. Taş duvarlı köy, orada ki esinti kurtarmalı gözyaşlarını olmuyor. Bir bakış, bakışma akıl çelen cinsinden. Bir keman uzaktan melodi tanıdık değil. Sonra, sonra, sonra ertelenmişlikler avuçlarda bir dolu. Acının tadı çıkartılmalı, acı. Her an düşünülen öylece kalsın dokunma acıyorlar.
“Ben aşkı iyi tanırım” baş hafiyle anlatılanları dinle, dinleme belki de o baş harf yanlış. Öyle olmalıydı. Öyleymiş.
Gidiyor mu? Dünyanın taa tepesine mi? En derin yerine. Orada mı değil?
“Bazen aşka karşıyım” baş harfle başlayan içinde zehir zemberek pişmanlık dolu anlatılanlar.
Baharların geri döndüğü gibi, kuşlar, yazlarda geri döner mi? Geri gelmeye ne zaman gitmişti? Fark edilmeyen gün beyaz mıydı? Karanlık ne kadar sürecek? Ne kadar örülecek zamanda? Alışılmış olmalı ama değil Beklenmedik. Pes etme sor ne zaman? Sonu görmüyor musun? Bir tezgah düşlerin sere serpe uzatıldığı seç içinden al bir tane, bir avuç.
Kaçmanın başka bir yolu olmalıydı. Aydınlığı kovalayın gitsin. Beyaz hiç kalmadı elimizde. Beyaz çiçekler mi? Onlarda kalmadı. Keman çalıyor. Duyabiliyorlar mı? Çok uzaktan. Bildik gibi ama değil. Çalıyor.
Keyiften daha çok zorlukların olduğu hayatlar, içine sevinçlerin bile sadece sızdığı.
Sınırı olmayan şey ölüm değil yaşamdı. Al bir kaç kilo gece en koyu karanlık olmuşundan, yanına birkaç şafak, bir çuval uykusu sabah gel diyor sabah kahvesi yanında bakarsın fal bile olur denk gelir de.
Binlerce kurak ıssız yıl sen gün de a de karanlık ışıksız saniye her biri bir ömür içinde kaygılar dolu. Belki bu sene bir sürpriz bakarsın hissedilecek bir nefes yağmur giyinmiş günler simsiyah.
Seni hep sevdim seviyorum dedikten sonra gitmek olmamalı, zamandan çıkarılmalı.