Oturup bir yerlere…
Oturup bir yerlerde, bir süre bir bekleyiş… Kendini belki de. Belki bir tat; ekşi, tatlı, acı, lezzetli dilinde, her nasıl o an ne hissettiysen, beynin ne diyorsa dilin onu söylüyor.
Adını daha koymamışken, daha bir şeyleri kabul etmemişken, etmediysen, yarım yamalak kalmış, daha olmamış, olgunlaşmamış, lezzeti daha yerinde değil diyor beynin. Kabul edemiyorsun kendini bile. Beğenmiyorsun, aynada bile bir yerleri düzeltme hali; yakıştırmama durumu. Düşlerine nasıl yerleştirdiysen, en iyi bu durumu düşünerek daha o noktaya ulaşamadığını hissediyorsun.
Elinden tutsa birisi, birisi sana yakıştığını söylese, senin bu halini yine yalan söylüyor hissine kapılmadan kabul etsen kendini… Gardaki beklediğin tren gelmiş gibi hissetse yüreğin. “Ben oldum, ben olmuşum.” desen, huzurun senin yanına kuruluverse, uzunca bir zaman kalkmayacağını bilsen… Anlar olsan bundan. Daha iyisi varsa bile, sen bunun bu halini, bir daha yaşanmayacağını bile bile kabul etsen. “Olsun, bu da benim. Benim bu, ben buyum, bu benim.” Kabullerini, hiçbir şeyi çürütmeden, en hazır haliyle tadında üstelik.
Bundan sonra böyle. Bu yeter. Yetmese bile, az bir şey eksiği kalsa bile…