Öyle değildi tabii. Her şeyi unutmaya niyetliydim. Sildim her şeyi, ne olduysa, ne varsa, hepsini, elimde avucumda kafamda ne varsa. Dedim ya aramızda ne olduysa, dilime gelen, gelmeyen, aklıma gelen, gelmeyen her şeyi unutulanlar dosyasına paketleyip denize atmıştım. Atmaya niyetliydim diyelim. Sen de yoktun…
Olan tam o sırada olmadı zaten. Silinmiş satırların üzerine yeni yazılar yazılmaya bile başlanmıştı. Kitapların satırları arasına karışmış bir iki döküntü hatırlatma sinyalini görmüyor görmemezlikten geliyordum tam. Şiirlerin seni hatırlatan kısımlarının sesini kısıyordum, başarmış gibiydim. O şarkıların içinde senin olmadığın ama seni hatırlatan o yeni eski sen varken olmayan sen varken olduğu halde senin içinde olmadığın şarkıların yaptığı yok mu? O şarkılar ne zaman sen doldu? Ne zaman içine kaçtın o şarkıların? O şarkılar senin yanına ne zaman uğradılar? Nasıl kandırdın onları seni anlatması için bana? Anlamadım, anlasaydım ne olacaktı sanki o da başka bir dert.
Yıllarım, sensiz geçen, sensiz geçecek olan yıllarım bir anda sen oldu, senin oldu, hayatımdan çıktığından daha derin geldin girdin yaşantıma birde öylece kaldın, öylece de kalmadın büyüdün. Hadi sözlerinde senin olduğun için anladığım, sen varmışsın sana söyleniyormuş, senin söylediğini düşündürtenleri eyvallah ya dilini bilmediğim şarkılara ne oluyor? Ne diyeyim bu şarkılara, ‘’ah bu şarkıların gözü kör olsun’’ mu? ‘’Kör olma da gör beni’’ mi?