Tutsaklıkları bilirsin bir şarkıya bir düşe bir bakışa zincirlerin en kalınıyla sevdaya en çok sayılmadan verilmiş zamanlar. Günler aylar yıllar demeye dil varmıyor onca geçmemişlikte yıla değer anlar.
Sende bilirsin dediğimde o bile düş.
Ayrılıkların dair oldukları içinde tutsaklıkta olan şaka gibi yaşanıp arada kalmış hayatlar. Çocukluğun en hırçın en hızlı en cıvcıvlı yaşanan anlarında şimdi bile şimdi bile var o yanık izleri oradan başlar öyle kaldı. Şimdi bile var şimdilerde başka başka çocukların hınç torbalarını dolduran bir acıtmacı böyle olmamalıydı da kalmışlıklar.
Birilerini arıyor yürekler yüreğim benim ki de. Ellerinden tutmayı gözlerine bakmayı o bile olmasa yerini bilmeyi Sardunya tutsaklığı çığlık çığlığa bağırsa bile o.
Hınç torbaları dolu kolu bacağı koparılıp dal dal bir köşeye yığılsa torbadan eksilecek az bir şey bile yok. Ölümleri sayar onun maçının bir iddia kuponu yapar gibi.
Güller çoktan elini kaldırmış olmalı ağaçlar eller havaya yaprakları biranda bırakıp benden bu kadar bu ne hiddet bu şiddet bu gözlerden fışkıran aç gözlü hunharlıklar.
Eski kömür zamanlarında ki tren istasyonlarının is kokulu yanık kokulu kıvılcımlı uğurlayışları pis kokuları ciğerlerde.