Kırmızıyı maviye bağlayan geceydi. İstenen hiçbir şeyin istenildiği gibi olmadığı yaşanan hiçbir şeyin yaşanılası yaşanmadığı altın madeni muhasebesi gibi gram gram dakikaların sayılıp saniyelerin geçmediği berbat bir gece. Kolu yakalanmıştı gecenin nabzı vardı atıyordu cılız daha ölmemişti ölmesine az bir zaman olmalıydı nabız sabır gibi zayıflamıştı iki dirhem bir çekirdek […]
Yatıp kanepeye uzanıp taa eskilere en eskilere çocukluğa dönmek anlatmak anlatmak, anlatmak. Kolay. Çok kolay. Yaraları göstermeden fayların üstünden hop atlayarak bu tarafa bak oraya bakma anlatmaları, anlatmak anlatmalık olan o. İnsan oğlunun birinin diğerine onca milyarlarca metre yolda çamur sıçramadan çizmeden deriyi yırtmadan yaralamadan gelebilmiş olmak kazanmalığı şampiyonluğu birinciliği. […]
Şair bilirmiş gibi bilir aslında bilmezse bile şimdi öğrenmiş olmalı şairliği büyük bir ihtimalle oradan gelir “büyük bir şaşaadır ölüm ebruli nurlarla gelir öyle yanardağdır ki öfkesi mutant desturlarla gelir, karşıtıyla yüklüdür her şey, mutlak çözümlerden vaz geç, tartışılmaz mükemmellikler ne gizli kusurlarla gelir” der. Atilla İlhan. Ölüm böyle ya […]
Bilirsiniz, bilmezseniz de ben söyleyivereyim. Sıcaklarla aram düşünemeyeceğiniz kadar bir hoştur. Sıcaklar kafatasımın içinde olduğunu varsaydığım organımın eriyip labne peynirin en kolay sürüleninden bir şekle bürünmesine sebeb olur. Ağır hasarlı kullanılmaz bir hale dönüşüverir. İşte tam o zamanlarda biraz aklı evvellik edip daha olmadan olmuş gibi görünüveririm. Deliliğimin isim alışı […]
Aman Tanrım. Vay canına. Bu kelimeleri cümleleri ne kadar sık duyduğumuzu düşünün. Ne kadar çok. Dolmuşta, otobüste, sokakta yürürken yanımızdaki masadan gelen seslerde. Hayır hiçbirinde duymazsınız. Teksas, Tommiks benzeri bir resimli romanda okumuyorsanız okuduklarınızda da. Dinlediklerinizde radyoda filan hayır. Dizilerde duyarsanız filmlerde, yabancılarda. Çevirmenlerin dudak hareketleriyle uyumlu olsun diye seçtikleri […]