Yatıp kanepeye uzanıp taa eskilere en eskilere çocukluğa dönmek anlatmak anlatmak, anlatmak. Kolay. Çok kolay. Yaraları göstermeden fayların üstünden hop atlayarak bu tarafa bak oraya bakma anlatmaları, anlatmak anlatmalık olan o. İnsan oğlunun birinin diğerine onca milyarlarca metre yolda çamur sıçramadan çizmeden deriyi yırtmadan yaralamadan gelebilmiş olmak kazanmalığı şampiyonluğu birinciliği. […]
Şair bilirmiş gibi bilir aslında bilmezse bile şimdi öğrenmiş olmalı şairliği büyük bir ihtimalle oradan gelir “büyük bir şaşaadır ölüm ebruli nurlarla gelir öyle yanardağdır ki öfkesi mutant desturlarla gelir, karşıtıyla yüklüdür her şey, mutlak çözümlerden vaz geç, tartışılmaz mükemmellikler ne gizli kusurlarla gelir” der. Atilla İlhan. Ölüm böyle ya […]
Bilirsiniz, bilmezseniz de ben söyleyivereyim. Sıcaklarla aram düşünemeyeceğiniz kadar bir hoştur. Sıcaklar kafatasımın içinde olduğunu varsaydığım organımın eriyip labne peynirin en kolay sürüleninden bir şekle bürünmesine sebeb olur. Ağır hasarlı kullanılmaz bir hale dönüşüverir. İşte tam o zamanlarda biraz aklı evvellik edip daha olmadan olmuş gibi görünüveririm. Deliliğimin isim alışı […]
Aman Tanrım. Vay canına. Bu kelimeleri cümleleri ne kadar sık duyduğumuzu düşünün. Ne kadar çok. Dolmuşta, otobüste, sokakta yürürken yanımızdaki masadan gelen seslerde. Hayır hiçbirinde duymazsınız. Teksas, Tommiks benzeri bir resimli romanda okumuyorsanız okuduklarınızda da. Dinlediklerinizde radyoda filan hayır. Dizilerde duyarsanız filmlerde, yabancılarda. Çevirmenlerin dudak hareketleriyle uyumlu olsun diye seçtikleri […]
Mahalle baskısından kim ne der? Kafana takıldıysa her hayatı onlar için yaşıyorsan aman şu ne derler de kaldıysan hayatın onlarındır. Aman efendim seni düşünüyorlarmış yalan. Yemin etmeyi sevmem billahi yalan. Korktukları şu ne der. Desin. Yaşanmayacak bir şey olsa şu ne deri boş verip sen ne dersen dersin zaten. Ben […]





