Kafa karışıyordu. Yakınken akıl elini kolunu sallayıp ben geliyorum diyerek alıp başını çekip gidiyor gidene uzaklaşana kadar, geri dönmüyordu. Kafa karışıyordu o zamanda. Her şey yarım kalıyordu yarım oluyordu yakınken. Uzaklarda hasret vardı hasret olsa da biraz akıl biraz her şey biraz daha fazla oluveriyordu. Gençlik desen değil, çocukluk içinde […]
Bana bir ip ver. Beni hayata bağla hayatı da umuda. Dayanmış omzuma bir baş, o zamanlar öyleydi sevgiler öyle başını omzuna yaslayarak yürek atışları dinlenerek anlatılırdı. Bir temiz sabun kokusu, en kokusu akılda aklın dibinde kalacak cinsinden. Öyleydi sevgiler aktarmalar sevgiyi. Yağmurlar ıslatmaz olurdu sırılsıklam ıslanmamışlıklar. Umudun ipi sağlam hayata […]
“Bu arada şunu söylememe izin verin. Hiç kimseyi bağışlamıyorum” Samuel Beckett. Bağışlamak. İnsanın yapması mı yapmaması gereken mi? Bağışlanacak şey yapmak kime bağışlanacak söylemek istemeden söylemek mi? Söylemek istediğini söyleyememek mi? Dilinin ucuna gelmiş beynin kurgulamış eline gelmiş dilinden elinden kaçmış? Varmış olmuş orada duruyormuş birden gelmiş.Bağışlamak. Vurdun kırdın sildin […]
Duygusala bağlamışız hayatı. Gidiyor. Duyguları ince ince iplik iplik hepsinin yollandığı tadına bakıldığı sayıldığı kırıkların zedelenenlerin tamir edildiği zamanlar onca! İçinde bir serinlik arasıra. Bir rüzgar, bir fısıltılı yel. İçlerinde dünyanın en güzel yarasının sızısı da var. Beklesen göreceksin sabır yok. Böyle yaşamak can yakar. Yanıyor işte alışkanlık olmasa eksikliğini […]
Hafifçe kızartın galeta ununu… Binlerce kere aynı kelimelerle aynı yemekleri lezzeti hiç aynı olmayan bunun yağı mı farklı bunun tuzu. Günde öyle. Hep aynı. Özlemli uykulu sevinçli hüzzam kaçmış içine hayaller dolu, çalınmış düşünceler, her şey kapı arkası günler hep aynı. Çay ister misin? Sen de hissetmiş olmalısın anlatacağım şey […]