Gül den vaz geçip çölün ıssızlığına sarı kum çiçeklerine dönünce artık olmaz masayı kaldırın bir şeye dokunmayacağım ellerim gözlerim burada kalsın yürek gitmeye kalkınca yorgunluğunda bir kamyonun eskilerden bir kamyonun yokuşun sonuna tıkanmışlığında.
Bir şarkıya esir olup alıp gidince umursamazlıktan elin aklında ne varsa ne kaldıysa onlarla Eylül yağmurlarının kaprisli bazen hüzün bazen çoşku bazı onlar yıkıcı kırıcı dolu tıpkı aynı şiir aynı sekmezlik kalemde bile gözlerinin altı kapkara bulutlu.
Özlem büyük korku oluyor sonunda birde yükseklik bir de karanlık sana ait ne varsa hiç biri bana gelmiyor benim olmuyor bende kalmıyor durmuyor bende olmadı öyle diyor şarkının melodisi sözler başka bir dünya kendine ait bir tınıda ıslıkta sekip kalıyor gidene kadar.
Kimse yok kimse olmayınca deniz çekilmiş gitmiş milyar yıl öncesinde ara sıra rüzgara verdiği bıraktığı koku yalnızlığın üstüne serpeliyor Hindistan cevizi misali. Bulutlar gözlerin içinden akıp geçerdi yine öyle belki karanlıkta kalmışlığın verdiği loşluk o kadar bulutlara sarınmışlıkta var gülüşler sönük içinden bir şeyleri araklamışlar söylese kim bilir ne başka şeylerden dem vuracaklar. Rüyasını çoktan görmüş olmalılar ağlayanların içine doğmuş olacak her şey.