Yağmur yağıyordu, dinmeyecek gibi ıslanıyorlardı, dinmiyordu. Yağmıyor dercesine ağır, küçük bitmesin adımlarıyla uzatılmış bir yolu yürüyorlardı. Birbirinin hayatlarına dokunmuşlardı o zamana kadar. Girmeyi hiç hesaplamamışlardı. Islanıyorlardı, ortaklıkları gökyüzünden inen damlaların kendilerine düşen payına katlanmalarıydı o kadar.
En çok istedikleri şeyi yapsalar, yapsa ıslanmanın dışında, elini tutsa hayatına girse, girince daha girmeden üç tık eline dokunsa dokununca tutmak için bulmak için tesadüf sallanırken daha dokunduğunda “girin” komutu eli bulabilse bulduğunda kalsa kaçmasa ele dokunulduğunda bir bakış bilinir ya tesadüf mü? Öylesine mi? Yoksa “gel içeri “ dese“ gel yağmurdan ıslanmışsın gel burada ıslan daha sırılsıklam “. En çok istediği bu mu? Soyunsa elleri ıslaklığını çıkarsa yeniden ıslanmak için tutsa bu sefer sımsıkı parmaklarıyla tahkim etse tutuşunu eski deyiş yakışır desteklese yenisi.
Hiç biri olmadı en çok istediği de.
Yağmur birden kesildi. Birden bire hızlandılar kuruluktan kaçar gibi birden bire dağıldılar daha kurumadan bile. Suç işlemişçesine kaçarcasına olay yerinden geriye hiç bakmadan.
Çok uzun bir süre aylar değil, yıllar hiç değil yine de çok uzun süre bir kaç gün görüşmediler. Telefon yoktu, bir birinin kapısın çalmadılar. Daha önce hiç çalmamışlardı. Gittikleri yerlere gitmediler, gitmek istemediler belki yeni başlangıçlara hazır değillerdi. Hiç hazır olmamışlardı, hazır olmamışlar, olmadan başlamış yarım kalmışlardı. Tamamlanmamışlar ceplerinde yanlarındaydı hep. Bir yudum sonra çerez benzeri çıkartıp cepten masalarda tüketilirdi tükenilirdi masalarda bitmemişlikler sonra kaya bakışlar bir noktada kalmadan içinde dişe doknur bir şeyler olmayan bakışlara yerleşirlerdi.
Kendilerine en çok istediklerine dilek havuzlarına bile para atmak bile korkup başka bir şey para, pul,içi boş tanımsız şuna, şunun gibi, şöyle tanımsız aşk istemek yaptıklar buydu.
Görmek için aramak için bir bahane, bu bile.
Sabah kalkıp yüzüne baktığında aynada onsuzluk bu bahane yetmiyor. Değiş tonton. Bu ben değilim. Değiş tonton. Bir komut. Kimsizlik değiş tonton.
Bir taş üstüne yazı aşında aynada görünen yüz. Değiş tonton hadi gel. Yıllarca bırakılmış çiçekler gülümse. Acaba kim?
Özlendiğinde gırtlağı yırtarak gelen bir çığlık bir şarkıyla nereden çıktı bu ses?
Islanmayı özlemek bir sokağında öyle sessiz, sakin, ayak sessiz. Bir gün bir gece yarısı bir sabah bir öğlen güneşli bir yağmur ıslatmacasına hem de sırılsıklam.