Arasıra büyüdüğünüz mahalle veya semt hadi biraz daha ileriye gidelim kentin boğazına sarılıp sizin elinizden aldıklarını geri istemek gibi bir duyguya girip, kentinizle arayı bozmaya kalkarmısınız?
Ben bu eski dostumla, arasıra dost demeye de dilim varmıyor ama bu eski birlikteliğimin boşanmış ama çocuk yüzünden iletişimi devam eden eşi gibi gördüğüm ama ara sıra diyorum bakın değişik bir şey olarak sakın düşünmeyin bu kentle böyle ağız dalaşı yaparım, yetmez kavgaya da girerim. Oda yetmez isterse beni kaldırımlarında sürükletir, yetmez dövdürür, kafam iyi iken eve geldiğimde laf yiyip azarlanmamı da kapının dışından dikizler bilirim.
Bu şehir benimle yıllarca dost olmuş, her şeyimi bilir. Beni tanır hem de en eski dostlarımdan iyice. Koynunda bilinmedik ne yorganların altında beraber ne işler çevirdik, kirli, gizli kapaklı, bilir namussuz ne zaman, nasıl, elimdekinin nasıl kapılacağını bilir. Utanmazlığım dediğimin nemenem bir şey olduğunu o bilir. O dik başlılığımı hiç kimse bile yokken sırf o şahit diye unutup boyun eğmezliğimi, gecelerin en derin yalvarmalarında dön diyemememin onun yüzünden olduğunu. Kırık gözlük camlarının ardında erkekler ağlamaz şarkısını kulağıma fısıldarken nasıl ağladığımı, Olur böyle şeyler diye bana sessizliği ile anlatırken her şeyi, olmuyor olmuyor şarkısını meyhanenin pikabına yerleştirenin o olduğunu bilmiyor gibi davranışımı da o biliyor.
Saklayıp herkesten çağırdığımız ruhların boyunu dudak boyu olarak ayarlayan da o dur.Tuttuğum elin, elimi yaktığını eve kadar hissettirmeyen, olmadık gecelerde üşütüp kırk derece ateşte hasta olduğumu aşkıma benzeterek karın yağmasını seyrederken kafayı bulduran, ardından ağladığım her kaybımda bekle az sonra dönecek diyerek beni aldatan da odur.
Bazı günler iyi geçiniriz, kulağıma o özlediğim şarkıları fısıldar, gül bahçesinde otururken o serin ama hatıra dolu rüzgarını ensemden yavaşca bırakan da odur. Kar başlarken lambalarını yavaş yavaş kısıp camdan seyredilmez gel dışarı dolaşalım diyen de odur.
Gençliğimin en güzel anlarında yan yana yürürken daha hiçbir duygumu bile açamadığımın elini tutmam için beni dolduruşa getirip, elimin akşam anlayacağım yanığının sebebi de odur. Yağmurun ıslatmayacağı fikriyle beni dolduruşa getirip bütün gün elele dolaşmamıza kışkırtıp sırıl sıklam ıslandığımı eve dönüp kazağımı çıkarttığımda ağırlığımın birkaç mislinin o kazakta kaldığını gördüğümde, sabah sabah nasıl aşk sözleri söylenir, söylemek için gece nasıl özlenir, özlemek için o ayrılırken bakan gözlerin aşk dolu olduğu konusunda beni ikna eden de o dur.
Yahu bir gece de rahat bırak da uyuyayım dediğim gecelerde hiç yoktan artık bitmiş, üzeri küllenmiş, kabullenilmiş kayıpları aklıma düşürüp bir gram uykuya beni satışları onun boğazına sarılmam yeterli olabilir diye düşünüyorum. Sadece bu neden olmadığını anlamışsınızdır herhalde. Sırdaş bir dostunuzun bazen size nasıl ağır geldiğini düşünün benim ne hissettiğimi anlarsınız. Yine her nasılsa camı çalıp duruyor kar mı başlıyor ne? Gitsem mi?