Dünya çok uzun bir süre milyarlarca yıl, o zaman biraz daha hızlı mı dönüyordu ne? Öyle erkek –dişi, kadın -erkek olmadan bölünüp, yumrulayıp, kendinin aynısını yapıp çoğalıyordu her şey. Öyle bu parça az oldu, bu büyük, bana çekirdekten az vermişsin bak benim kofulum seninkinden büyük kavgası çıkmıyor olmalıydı milyarlarca yıl sürdü.
Sonra başka olmayı öğrendi doğa. Aynılar farklılaşmayı, farklılar şimdinin değimiyle biraz daha dünya nimetlerinden daha çok pay alabilmeyi öğrendiler. Farklılar farklarını değiş tokuş etmeyi öğrendiklerinde geleceklerini bir taşıyıcıya verip yaşamayı, sonsuza kadar yaşamayı öğrendiler. Dünya da bu gün ne kadar canlı varsa hepsi taşıyıcıdır. Bir başka yapıyı genleri taşırız. Daha iyi bir taşıyıcıyı bulup tehlikesiz kolay sonsuza gitmek.
Birden ne kızıyorsunuz? Hamallığımızı yüzünüze vuruyorum diye hem de. O hücrelerimizin içinde kıvrım kıvrım bükülü bir ip yumağı gibi dolaşık, şekilsiz milyarlarca yaşında ihtiyarın bizi ne hallere soktuğunu, kendine en uygun bir başka şekilsiz yumak bizim hücrelerde ki yumağa yanımızda oturduğunda her ne salladıysa nereden gördüyse, ne koku sal emri verdiyse vücuduna bizim beyin dediğimiz bölümün bir metre aşağıya peyk edip, neyin bu artık yönetim yeri değişen vücudun birden kımıldamamak kararından nasıl döneklik edip, organların hepsinin içine fare görmüş hanım efendiler gibi masaların üstüne fırlarcasına zıp zıp hareketlenip sizi her türlü oyuna nasıl soktuğunu düşünün.
Ne kadar yıldır yaşadığınız o kadar önemli değil. Milyarlarca yaşında genleriniz bir uzay gemisi kolaylığında size neler yaptırıyor bir bakın. Ne sevmezsiniz? Siz mi? Ne yemez siniz? Siz mi? Ne güzel kokuyor? O mu?
Ömür sonsuza giden genlerimiz için nasıl kısa süreli bir hamal değil mi?