Kitapları almayı severim. Raf raf hepsini gözden geçirmeyi alıp arkasını okuyup bu neymiş bırakmayı dolaşmayı belki saatlerce kafama birini takmayı yazar tutmayı yazar taraftarı olup bazılarını sevip bazılarını kapalı gözlük tıkalı kulaklık sevmemeyi kelimelerini sıralayışlarını dizişlerini belki. Kitap almayı severim yetmez kendime ait bir törenle kahve mi koyup yasak olsun ne yapayım kahvemi koyup yeni taze kokan artık kokmuyorlar ya da burnum o da eskidi yine de taze kokan kitabı belki bana öyle gelir oturup hemen bitirecekmiş gibi içinde ne varmış biliyorum biliyormuşum gibi yolu biliyorum yine de sen bir göster olsun varsın sayfalarını açıp en baştan beni rahatsız edecek olan kelimeye kadar.
Orada kapatırım yeniden ikna oluncaya yeniden ikna edilmem yeni baştan artık olmayan hevesimin bir kısmı tekrar gelip yerine oturuncaya kadar kahvemle oynar kalkar gezerim kitap masanın üstünde ameliyat masasında yatar benzeri gel kusura bakma gel öyle demek istememiş olabilir orada durması pek iyi bir şey değildir yok say atla tamam şimdi senden özür dileyecek kusura bakma her nasılsa çağrılır geri dönerim. Yine baştan oraya kadar karşılaştığımız yere kadar koştur koştur etrafa bakmadan bu sefer bir telaş görmemezlikten gelip üstünden atlayıp üstüne basıp o kelimenin.
Ekmeğin arasına yağ sürüp toz şeker ekip yağın üstüne ananem çok yapardı en küçüğü bana gelirdi beni sevmezdi olsun ben de umursamazdım çocukluk çocukluğum bitmeden gidiverdi zaten üzüldük üzüldüm.
Başka bir kelimeyle karşılaşıp ağızda çiğneyip çiğneyip yutmayınca yutamayınca nedir bu tadın bilemedim rengini de pek bir şeye benzetememiştim zaten kapağı yine kapatıp köşeyi kıvırıp belki pek bir şey değil de ayracı nereye koymuştum tembelliği çokça. Kalkıp bir tur atıp müziği daha bir kısıp biraz sesini belki biraz sert dişlerin arasına alıp çiğneyip iyice ıslatıp ne kaldıysa yutup sinmesini sindirimesini sindirmeyi bekleyip.