Avrupa karanlık çağını yaşamış, bilim adamları, bilim konuşulmaya dinlenmeye başlamış, o işlemsiz devir kapanıp hayatın içine dönüldüğü zamanlar.
Karanlık dönemde bile olmayan bir şeyler oluyor. Cadı avı başlıyor. Bütün yaşlı, biraz da bilgili kadınlar cadı oluyorlar.
– Cadı mısın?
– Hayır.
– Şeytana uyup yalan söylüyor bu işkenceye önce sonra yakalım, kazığa oturtalım.
Başka.
– Cadı mısın?
– Evet.
– Duydunuz değil mi. Önce işkenceye sonra yakalım, kazığa oturtalım.
Duyulmaya gerek bile yok işkence mahkeme her şey her durum bir tezgah, bir toplum mühendisliği toplum mühendisliği taş devrinden bu tarafa vardır. Toprağına göz konmuş asiller bile nasiplenirler bu dalgadan. Yüz bine yakın insan bu işkenceler sonucu Engizisyon denen bu kurgu düzmece ipin ucu kaçırılmış elli yıllık tezgah sonunda iki kardinal Berlin de Cadı diye suçlanır duruma gelince son buldu. Kilise bu işe son verdi. Öyle birden yok olmadı, iki nesil tam olarak bu sendromu yaşamıştı, kolay atamadı üstünden.
Nedeni ve gerekçesi olmayan bir akıl tutulması ile her tarafta şeytan ve onun işbirlikçisi insanlar buldular. Doğum zor meseleydi, iyice zor oldu zaten çok bebek ölüyordu, genç anneler ölüyordu, iyice çok öldüler.
Yalnız kadınlar bu duruma maruz kalmadı. Yüzde sekseni kadın olsa da erkeklerde şeytanın adamı oldukları savı ile işkence gördüler, mallarını kaybettiler hayatlarını organlarını.
Krallar da dahil her türlü toprak mal sahibi olan bir düzene bir tezgaha getirilip her şeyi el değiştiriyordu, büyük bir ihtimalle dünya da değiştiriyorlardı.
1610- 1660 yıllarında oldu bunlar, sonra üstü örtüldü toplumlara verdiği zararla. Karanlık çağ bir önceki yüzyılda yaşanıp bitmişti. Bazı zamanlar o oyunların senaryoları bulundu yine sahneye mi konuyor diye düşünüyorum.