Şehri çok uzaktan yüksekten seyrediyordu. Bitmişliklerle dolu her şeyi yarım bir şey bile olmadan arkasında bırakmış bir şehir kalmıştı önünde.
Bitmesi her şeyin bitmesi değil yaşanması yaşanmış olması asıl.
Güzel çirkin iyi kötü içinde ne varsa bazı dirense bile çoğu önüne ne konduysa öyle yaşanmış yaşanmışlığıyla kalmıştı. Olur bazı.
Bir yalana yalan olduğunu bile bile içinden bir umut olsa belki bir umut inanmak inanır görünmek içindeki bir kırıntıya tutunmak bütün gücüyle üstelik.
Karşısında tam önünde aşağılarda bir şehir.
İçinde onlarca binlerce hayatının en güzel en çirkin en iyi en kötü en bile olmayanı bir sürü normali onca zamanı yaşadığı içinde sakladığı.
Her şeyi bütün zamanlarını geride arkasında bırakıp şimdi önünde koskoca şehir son hesabı görülecek sorulacak verilecek.
Artık elinde zamanı yoktu.
Şehire bir anda tam bir anda son anda daldı gitti. Şehir yine de onundu onun kaldı oda şehrin.
Her şey iyi olmayacak kadar iyi olacaktı olmayacak kadar.