O sabahtan epey sonraydı. Ağustos bütün sıcağını toplamış cehennemin alıp gelmiş gibiydi. Üflemek bile yakıyordu ya öyle sıcak. Hani günahları alıp cebimize saklamış sonrasında üzerimize bir şeyler döküp yakalandığımızda cebimizdekilerle hesabını soran bakışlarda çıkarıp ortalığa koyarken, sonra soyunuşumuzda artık utanmanın bile anlamının kalmadığını hissettiğimiz anlarda olduğu gibi ter içinde bırakıyordu ışıklar, güneş, gölge bile.
Zaman yaz olunca yaşanan her şey biraz yumuşuyor, biraz cıvıklaşıyor çok şey buharlaşıyor bile. Yaşananlar, sadece maddeler değil.
Aşklar olur, yaşanırken adı aşk bile olsa yaz aşkıdır. Hava serinleyince ateşi düşerdi aşkın sonra bir cızz sesi bile çıkaramadan belki de bir yağmurdan sonra bakarsın yaşanmamış gibi iz bırakmadan bıraksa da bir çizik o kadar bitmiş, sönmüş, gitmiş.
Deniz biter mi?
Biter, bittiği yer aranın başladığı yerdir. Dalganın uzanıp uzanıp bir türlü ele geçiremediği o kısa alan.
Bir yaz aşkına benzeyen.
Dalga geldiğinde deniz, gittiğinde kara.
Ağustos sıcağında başın ateşten yanarken, ayaklarını okşayan, içini serinleten.