Üşüyorum Hem de Çok

“Üşüyorum hem de çok”. Titriyor, dişleri birbirine vuruyordu. Ateşi yükselmiş olmalı. Üşünecek durum yok. Hemşireyi çağırıyor. Üstünü açın diyor battaniye vereceğine. Kızıyor ama gelip üstünü açıyor. Ne dedilerse o.

Öksüzlüğünü bilmez çocukluğunu hiç ama hep bir boynu büküklüğü var o nu biliyor hep ondan. Anne dedin mi duydu mu anne dendiğini ihtiyar olmasına rağmen bir özlemli arayış bakışlarında. Plastik torbalara doldurulmuş sıcak su, battaniye hemşire kızdığına değmedi.

hayat

O zamandı.

Fotoğraflarında öldüğünü bilmeden gülümsüyor. Yine de boynu bükük, gözlerinde çekilmişlerin çizikleri. Gülümsüyor.

Yanında mı?

Öldüğünü o da bilmiyor fotoğraflarda.

Hayatın kahpeliği hep sırtında. Bakışlarda bundan sonra ben yokum. Öyle kalmalı mıydın? Kenarı koparılmış ekmeklerle birlikte, törenle girdiği banyolarla, atılmamış kahkahaların anılıyor. Oynanmış toplar, gidilmiş sirkler, olunmuş sarhoşluklar gece yarıları anlatılmışlıklara verilmiş derslerde var.

Ben yokum bundan sonra. Bir el sallayış. Ellerin arasından bir bakış. Öyle kalmışlık.

“Üşüyorum hem de çok”. Yanında mı?

Önce sana uğramayacağım, sonra sen.

Çok uzun. Konuşmadan hep olduğu gibi.

“Çay sıcak koy kendine”. Görmediğin zannedilmiş anlarda, işin başından aşmışken bile dilin ağzının içinde kımıl kımıl.

Anlatacak o kadar çok şey. Çok oldu.

1 Yorum

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir