Çabuk unutmaya başlandı. Yatakta bile not, biraz daha ileri götürmek bir şeyler yazmak. Masa başında yatak yazmak ne ise yatakta masa başı. Harfleri karıştırıp sözcük, sözcükleri karıştırıp, en son yazı. Yoğurt yiyişler farklı. Kargacık burgacık bir kerede okunmuyor.
Katılırım. Bir kerede yazılmıyor.
Üstelik üşüyor ayaklar. Üşümek hayra alamet değil. Söylemek dile gelmese daha iyi.
Bu tarafta kalmıyor üşüyenler.
Niyet yok pek.
Çocuk orucu gibi,
“Niyet etme, ben sana söylerim”.
Akşam cami ışıkları yandı mı? Bakarken.
“Hadi şimdi et şimdi niyetini”.
Bakışlar sorulu.
“Çocuk cezası ağır, sabi sübyan, olur bozuverir, günaha girmesin”.
Hepsi gittiler. Belki hepsi söylediler, hiçbiri belki. Göbeğine açılan deliğe bakıp bir mühendislik harikası olmadığını gördüğünde bakışlarından anlamalıydım bir de el sallayışı.Bir pişmanlık daha koy cebine.
Bisiklete binmeyi, misket oynamayı, lik derdik gazoz kapağı, kayısı çekirdeği, ceviz, müselles daha adı üçgen yeni oldu, diz kapağı yaraları, kafa yaraları, onlar hep ölümü öğrendiler.
Tahta aralığından Amopola eşliğinde edilen bale gösterisi sonunda gözlendiğini bile bile ölümün dönüp kıçını göstermesi.
Onun için gözler faltaşı belki, “Aa ne ayıp”.
Tanımadığı halde özlemiş olabilir.
Kapıya bak.