Bu sabah yağmur var Pariste. Arnavut kaldırımı Eyfel’e bakan daracık bir sokak, bir eski müzik Romantic Radyo olmalı. Bu sabah ta uyanmalıydık olmadı. Yerde bir şemsiye kırmızı benekli kenarı dantelli, kaldırım taşları parlıyor. Sakin dokunsa kaçacak bir ciselti sabaha. Taze kahve, çörek kokusu susam yanığı, ekmek geç karşıma.
Açılmış bir gazete, muzır bir bakış arkasında sabahın gürültüsü az sonra dedim ya olmadı.
Kandırılmış bir çocuk elinde şeker yalnızlığa bırakılmış sen burada dur beş dakika dönüşü yok bekle az sonra yağmur damlaları irileşti, şemsiye bir rüzgar bulmuş olmalı yavaşça sokağın sonuna hani altına ne aldıysa onu da. Bir yabancı kol kaçan şemsiyenin omzunda yakalanmamış Paris sevinçleri araklanmış çekmecesinden.
Bu sabahı al depozitosu unutulmuş bir içkiye say yenisini doldur, içinde biraz istekler olsun, yatağın kalkılmamış, yatılmamış tarafı gibi düzeltilmiş ütülü bir sabah elle düzeltilmiş bile olabilir, iki ucundan çekiştirilip gergin çekilen çarşaf düzlüğünde az yarım doldur, akşamdan biraz geceden çokça kalmış bardağın öte yarısı.
Kaldırımın köşesi en yağmurlu yerinde gölgesi kalmış akordiyonun sesinin nasıl dokunup kaçıyordu notalar yüreğine biraz da çakır keyif bir sallantıda.
Bu sabah yağmur var Paris’te.
Senden sonra ne değişecekti ki Paris artık ıslanmayacak mı? Şemsiye altında kaçışlar, kapı açmamalar uyanmalar çörek kokusu yanık susam, bozulmamış yataklar uyunmamış gecelerde notaların kovaladığı yürekler, bir köşede karşılaşılan şarkılar dağıtıp elindekileri döken.