Ne Getirdin?

Sesler gücünü kaybetmiş, gecede hükmünü yitirip önceleri kendini sessizliğe sonra ışığa bırakıp bitirecekti ömrünü. Tezgahın üstünü elindeki bezle yine sildi. Bu gece kaçıncı silişiydi, köşe kuytu masa hariç kimsecikler kalmamıştı zaten. O masada oturanlarda dilleri dönmemesine rağmen birbirlerini dinlemeden anlatıyorlardı sırayla. Öyle olmalıydı.

Arkasında bulunan rafa dönüp şişeleri düzeltirken tezgaha birinin yaklaştığını oturduğunu hissetti. Kuytu masadakiler burada olduğu sürece kapatmış olmazlardı. O da öyle yaptı, ışıkların bir kısmını kapattı önce kapattığı ışıklardan gölge olarak kalmış tezgaha yöneldi.

Kahve içmek

Islak bir bakış, ıslak omuzlar hem de sırılsıklam. Cumartesiyi Pazara bağlayan gece idi bağlanmış olmalıydı Pazara.Yağmur başlamış olmalıydı dışarıda. Sığınmışlık istiyordu her şeyden önce. Sıcak olmasa da ılık bir şeyler, için ısıtılacağı bir şeylerden. Ses yoktu henüz, bakışlar bile titriyordu. Açık bir kapı, neresi olsa girilecek sığınmışlık. Tezgahını silmeye devam etti hiç olmazsa gözlerin titremişliği geçene kadar. Klimayı ısıtmaya aldı. Karşısına geçti. Konuşması için acele etmemesini işaret etti. Bakışlar takılı kaldı. Tanımalımıydı? Sormalıydı?

-Tanışıyor muyuz? Önce o sordu.

– Tanıdık gibisin. Bir yerlerden olmalı. Islaksın önce kuru biraz.

Her şey o kadar benziyordu ki. Aynı ıslaklık, aynı ıslak bakışlar aynı titreyen gözler. Aynı derin gırtlak sorularda.

Zamanın dalgaları bu kadar uzun aralıklarla aynı şeyleri getirip masana aynı tabağı bırakır mı? Periyodu bu kadar uzun olur mu?

Az önce derdi gecenin Cumartesi ye bağlayıp bağlamadığıydı. Şimdi başka soru.

Anlatma sırası hep karşısında olurdu. Çantasında ne varsa birazdan dökecekti nasıl olsa. Yanına sıcak bir şey iyi giderdi. Ne getirmişti yanında.Hepsini sordu.

– Kahve içer misin?

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir