-Kızgındım, kapıyı çarpıp çıkmak vardı. Çıkmadım, inat ettim gitmedim bu sefer.
Siniri daha kendine gelmemişti. Ben sinirinin üstüne tüy dikmeyeyim dedim – Gelseydin bana ben de burada oturmuş kafa karıştırıyordum kendi kendime. Dedim. Hani lafı başka başka yerlere götürsem şimdi iyi olur sonra bir güzel olmasa da bir zaman sonra sinirleri az bir şey daha iyi olduğu bir sıra anlattırırım nasıl olsa. Ben anlat demesem de anlatır nasıl olsa. Ama o niyeti bozmuş anlatacak. Ben işi uzatma niyetindeyim – Ne içersin? Diyorum. Soru gibi değil bir şeyler iç emri gibi kızgınlığının bir kısmını yere düşürmüş gibi bana bakıp gülümsüyor. – Ne verirsen, ne varsa diyor. Çabuk gel anlatacağım demek bu ben öyle anlıyorum.
Arada kaçma fırsatım olsun diye çay suyu koyup geliyorum. Karşısına oturup dinlemeye hazır olduğumu gösteriyorum. – Söylemem gereken çok şey vardı. Söylemedim. Sustum diyor. – Sustum diye tekrarlıyor. Ben sustum olacak şey değil. Bana bakıyor ne kadar etkilendim diye. -Sustum diye tekrarlıyor. Anlıyorum Susmuş ve susmak ona acı gelmiş ama dayanmış.