“Gideceğim” diyor çayından bir yudum daha alıp tabağına bırakıyor sertçe. Kızgın her neye kızmışsa kızgın hem de çok. Kırgınlığı var sesinde, öyle böyle değil, kırgın. Çayını içip, tabağa koyuşundan belli. “Gideceğim, kimsenin olmadığı bir yerlere, tenha bir sahil kasabasına, balık tutanın can sıkıntısını alıp götürdüğü, yağmurda sadece ıslanılan, yürekten bir merhaba esnafının dilinde gideceğim buralardan.”
Bu günlerde çok duyduğum bir söylem kahvenin öylesine ortaya söylenmiş laflarından biri. “Hayırdır?” diye bir soru geliyor. Lafın neden buralara geldiğini bilmek istercesine ortalığa bir soru. “Bıktım arkadaş, bıktım. Yalan yüzlerden, içinde riya taşıyan aç gözlerden, Onların bakışlarından kurban eti gibi bana bakışlarından. Yetmez bu pay daha fazlası benim hakkımdı kavgası yapılacak bir pay gibi bana bakılmasından. Yüreksiz, sahtelik kokan merhaba, iyi günler, iyi akşamlardan. Görmek istemiyorum seni sevmiyorum görüşürüzlerinden. Anlatılanların ne olduğunu bilmememden, duyup da kelimeleri bilip de altında ne var diye dinlemek lafları anlamamak, bilmemek. Kahvenin içinde nohut, kıymanın içinde soya, gözlerin içinde sahte bakış alıştık artık, olmasa sade olsalar tadını beğenmiyoruz artık.” Haklısın bende öyle düşünüyorum diyemiyorum. Ben de rahatsızım, bende bunlardan hoşlanmıyorum, bende gitmek istiyorum çok uzaklara, gitsek ne değişecek onu sende bilmiyorsun bende bilemiyorum diyemiyorum. Bir çay istiyorum bende tabağına sertçe koyabilmek için bir yudumdan sonra bardağını. Bir çay verir misin?