Bir koşu nefes nefese yaşanıyordu, yaşıyordu, yaşıyorduk, yaşıyor, yaşıyoruz. Durduğumuz pek yok öyle koşup duruyoruz nefes nefese tık nefes hep yokuş yukarı hep havasızlık yetmezlik hep ağrılı sızılı yaşıyoruz yaşanıyor.
Durup durup gözümüze de sokmuyor değiller yine de yaşıyorsunuz ona şükredin. Rezilliğe devam bir dal verseler bir nefeslik bir dur deseler dur dinlen soluklan.
Hep bir de duymadım görmedim bilmiyorum refleksi o da ne.
Bir yufkalık bir yumuşaklık birazda ses uyuyor ya neyse.
“İyi gözükmüyorsun” ”Sende öyle gözlüğü değiştirmem lazım, silsem olmuyor “”Yine de sen fena değilsin laf gırla” “ Kafada bir soğuk almışlık var artık müzmin geçmiyor oturdu kaldı” ”Pes bu zamanda”
Bilmem kaç yıl sonra da böyle evveli böyleydi bir arızalandı kaldı öyle birkaç tahta gıcır gıcır sesli bir kaçı nereye gittiyse ortalarda pek yok epeydir gözükmüyorlar yerlerinde.
Yaşamak ne güzel şey.
Ortalıkta bir köpek balığı saldırısı gibi farketmedim arkadan öyle birden sokak olsa köpek olsa biri bir kaçı bir hırıltı bir havlama tamam üstüne üstlük bir de küçüğün büyük tarafından yenmesi hali.
“Yine öyle ayaklarını sallandırmış oturmuşsun” “ Gidilecek çok yol var olmalı daha bir anda kalkılıp yola çıkılacak yoksa vaz geçilecek ufak bir rüzgarda vazgeçiliyor hemen” “desene yolcusun” “desene yine yeniden güle güle denilecek ardımdan”.
Sabah olunca öyle bugünde bitti nefes alışı yerleşiyor yüreğe “gelin toplayın bu saçtığınız düşleri ortalığa hadi çabuk bırakıldığı gibi tertemiz görülmeli” çığırtısı gitmeden az önceki o çılgın tizliğinde. Alın bakalım size de bu kaldı avuntusu bırakılan en sonda açılan avuçlara. Düş bile olsa.
Omuzda bir el “bir türkü tutturuversen ya içimizi cız ettiren”.