Hayır Peter Pan’ın ciddi arkadaşı Tinker Bell değilim. Çalmaları yetmedi, oynadılar bir de tik taklarımın ayarlarıyla. Bir de uyarı tik tak larıma “biraz ağır lütfen.”
Yaşam acısından daha büyük bir acı yoktur.
Mikrop kapmış yara gibi önce kızarır, sonra çizilir, derinleşir ta ki öldürünceye kadar. Her şey gibi birden ölür. Yavaş ölmez, ölünmez her şey birden bire olur bundan sonra geri dönüş yok bir bakış “hadi eyvallah.”
Acımaz birden hiç b,ir şey acıtamaz olur acıtmaz sevgi nefret falan filan kalmıyor olmalı, koma hali geri dönülmeze yükselme o yavaş. Yaşamın Nirvanası en tepeden bir bakış o içinde her şeyin olduğu hiçbir şeyi belki anılarını bile alıp gidemediğin.
İçten hiçbir şey yok hepsi yüzey de yüzeyde rüzgar görmemiş sinek değmemiş göl gibi dümdüz. Bilmediğin bir dilden konuşur hayat, robot gibi içinde melodisi olmayan bir sesle. Milimetresiyle, santimiyle aynı günler.
Özlemin çoktan derinden yaraladığını kan revan içi geçmiş gözler pes etmiş. Hayır değil.
Özlemeyi çok istemek başlayamamak, mesele bu.
Diyet hikayesi gibi bugün, yarın, en çok Pazartesi başlanacak. Var bir şeyler var onlarda can yakıyor onlarda öldürür, hapşırıktan ölen yok mu?
Yakışanı daha başlamadı. Bunca zaman. Olsun başlamadı yakışanı. Daha gidişlere gitmelere hani dönmezlere ölüm bile olsa dönmez bir daha demelere. Kapı çaldı acabalar açana kadar. Hiç gelen oldu mu? Gelir bir yolunu bulur hem gelmezse az kaldı şunun şurasında. O gelemezse. Gelir ama.
Rüyadaydı. Onsuz gidilmez denilen bütün yerlere gitmeler. Her yola girmeler.
Yok muydu?
İşin başında olma hali. Bunca zaman gitmelerle önce, sonra özlemeler daha çok var.